Türkiye’de Yönetime Yakın Sınıftaki Yoksunluk ve Gösteriş Tüketimi Arasındaki Çelişki
Türkiye’de parfüm, saat ve güneş gözlüğü gibi bazı lüks ve gösterişli ürünlerin satın alınması için yapılan harcama 12 Milyar doları aşmış durumda. Uzmanlara göre bu durum, üzerinde durulması gereken önemli sosyal ve kültürel sebepler barındırıyor.
Tesnim Haber Ajansı- Geçim sıkıntısı ve yoksulluk, 90 milyonluk Türkiye nüfusunun önemli bir kısmı için hayatı oldukça zorlaştırmış durumda. Gıda ve temel ihtiyaç maddelerinden konut, giyim ve ulaşıma kadar her alanda enflasyon aylık bazda yükselmeye devam ediyor.
Tam da bu zor ve kriz döneminde, lüks ve gösterişli bazı ürünlerin satın alınmasına harcanan paranın 12 milyar doları aşması, uzmanların dikkatini çekmiş durumdadır. Uzmanlara göre bu, ciddi toplumsal ve kültürel boyutları olan bir olgudur.
Ankara’da yayımlanan Nefes, Dünya Gazetesi ve Karar gazeteleri Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) resmi verilerine dayanarak “ekonomik kriz ile artan lüks tüketim” arasındaki çelişkiye dikkat çekti. Gazeteler, yalnızca birkaç kalem lüks ürüne ödenen bu parayla her yıl 1 milyondan fazla öğrenciye burs sağlanabileceğini vurguladı.
Türk ekonomistlerden Buğra, şu değerlendirmeyi yaptı: “Tüketim, Türkiye’de sınıfsal uçurumun en görünür alanına dönüşmüş durumda. Artık lüks ürünler, sınıfsal göstergeler olarak bir rekabet unsuru haline geldi.”
Öte yandan, tüketici hakları uzmanı Bülent Deniz farklı bir noktaya işaret ediyor. Ona göre büyük bir ticari-medya savaşı söz konusudur ve “Lüks ürünlerin tüketimi, reklamlar ve influencer etkisiyle topluma bir ihtiyaç gibi sunuluyor. Bu taktik, tüketici davranışının manipüle edilmesi ve bilinçli tüketimin ortadan kalkması anlamına geliyor.”
Borsada Hangi Ürünler Var?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2024 yılında 12 milyar dolarlık lüks mal, 480 milyar Türk Lirası değerinde ithal edilmiştir. Bu ithalat kalemleri şunları içermektedir:
- Mücevherat ve değerli taşlar için 9 milyar dolar.
-Kozmetik ürünler için 2 milyar dolar.
- Lüks saatler için 350 milyon dolar.
- Marka parfümleri için 250 milyon dolar.
- Marka güneş gözlükleri için 220 milyon dolar.
Sadece bu ürünlerdeki ithalat hacmi, bir önceki yıla göre yüzde 11 artış göstermiştir. Medya kuruluşları, ekonomik krizlere rağmen Türkiye’de lüks markalara olan ilginin her yıl arttığını belirtmektedir. Özellikle genç nesil, marka ürün kullanmayı sosyal statü göstergesi olarak görmektedir.
Analizler göstermektedir ki, son 10 yılda çoğu İskandinav ülkesi lüks ürün satın almaya ilgi göstermemiştir. Ancak Fars Körfezi’nin zengin ülkelerinde bu ilgiyi en yüksek düzeyde görmek mümkündür.
Orta Sınıfta Alıcılar
Türkiye’nin sosyologlarından Fatma Karadeniz, lüks eşya satın alma olgusu hakkında şöyle açıkladı: “Bu durum özellikle orta gelirli bireylerde görülmektedir. Ekonomik belirsizlik ve gelecek kaygısı, insanları daha belirgin bir tüketim eğilimine yönlendirebilir. Belirsizlik ortamında, insanlar maddi varlıklarıyla güvenlik sağlamak ve erişim ile başarılarını kanıtlamak isterler. Bir cüzdan veya lüks saat yalnızca süs eşyası değil, aynı zamanda psikolojik bir kalkan görevi görür. Türkiye’de lüks tüketim, bir kimlik yaratma çabasıdır. İnsanlar kullandıkları markalar aracılığıyla konumlarını tanımlar ve sosyal medyada görünür hale gelirler. Aslında bu, tüketimin ötesinde bir sosyal statü kazanma çabasıdır.”
Karadeniz’e göre, sosyal medyalarının yanı sıra devlet ve özel televizyon kanalları da insanları lüks eşya almaya yönlendirmektedir. Bu durum, yaşam tarzının dayatılması anlamına gelmekte olup, toplumun büyük bir kısmı bu tarz ürünleri satın alamadığı için genel bir hayal kırıklığına yol açmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’de lüks eşya satın alma olgusu hem ekonomik hem de sosyolojik açıdan çok katmanlı bir fenomen olarak değerlendirilmektedir. Örneğin Türkiye’de kozmetik pazarı yıllık ortalama yüzde 10 büyümektedir. Üstelik Türkiye’de sunulan ürünlerin yalnızca %10’u yerli üretim olup geri kalan kısmı ithal edilmektedir.
Bu durum cari açığı artırmakta ve gelir eşitsizliğini derinleştirmektedir. Bu süreçte devlet, ağır vergi ve gümrük ücretleriyle önemli ölçüde gelir elde etmektedir.
Lüks ürünler piyasasında uzman isimlerden Federica Lovato, The Economist dergisine şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Türkiye, lüks ve yüksek fiyatlı markalar için yeni ve önemli bir merkez haline geliyor. Türkiye’nin bu pazarda bölgesel bir merkez olma potansiyeli açıkça görülmektedir.”
Siyasetçiler de İşin İçinde
Türkiye’de televizyon kanallarının çokluğu, siyasetçilerin hayatını sürekli mercek altında tutmaktadır. Bu nedenle, arada bir Türkiye siyasetçilerinin değerli eşya ve lüks ürünleri hakkında ilginç haberler yayınlanmakta ve bu haberlerin hiçbiri yalanlanmamaktadır. Çünkü birçok siyasetçi, marka ve markalı giysi ile takıları güç ve siyaset ilişkilerinin bir parçası olarak görmektedir.
Türkiye’deki birçok siyasetçi, hatta parlamentoda sandalyesi olmayan bazı partilerin liderleri dahi, Audi, Mercedes-Benz ve BMW gibi markaların siyah renkli lüks otomobillerini kullanmayı tercih etmektedir. Giyim, takı ve yemek konusunda da ünlü markaları ve lüks restoranları tercih etmektedirler.
Özellikle saat ve çanta gibi sembolik ürünler, statü ve gücü temsil ettikleri için halkın ve rakiplerin ilgisini çekmektedir. Örneğin, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin liderlerinden ve milletvekili Bahadır Yenişehirlioğlu, iki gün boyunca iki farklı lüks saat takmıştır ve her biri 2 milyon Türk Lirası değerindedir.
Yani bu temsilcinin iki saati, Türkiye'deki eğitim sistemindeki 50 öğretmenin aylık maaşına eşdeğerdir! Ancak eleştirilere karşılık olarak, “Onu gayret ve yasal yollarla kazandım, saklamam gerekmiyor.” demiştir.
Daha önce Erdoğan da 43 bin dolar değerinde bir Franck Muller marka saat takmakta olup, sonrasında bunu bırakmıştır. Şu anda ise üzerinde Türkiye Cumhurbaşkanlığı logosu bulunan bir saat takmaktadır.
Ayrıca Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili Şebnem Bursalı, sosyal medyada Monako’da yediği ıstakoz yemeği ile 40 bin dolarlık bir Rolex saat fotoğrafını paylaşmış ve bu durum yoğun eleştirilere yol açmıştır.
Nefes gazetesi, Türkiye’deki birçok kadın siyasetçinin 50 bin ile 300 bin lira arasında değişen lüks marka çantalar kullandığını bildirmiştir. Oysa milyonlarca vatandaş Türkiye’de aylık 23 bin lira gelirle yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
Analistlere göre, son 20 yılda Türkiye’de ortaya çıkan "neo-muhafazakâr orta sınıf", lüks tüketimi meşru kılmış ve kabul ettirmiştir. Bu sınıf, lüks olmayı kendi çabalarının bir göstergesi olarak sunmaktadır. Özetle, Türkiye’de lüks eşya ve tüketim sadece bir alışveriş deneyimi değil, aynı zamanda bir anlatı, bir gösteri ve çelişkiler alanıdır.
Bu durum, Türkiye’de dini şahsiyetler ve tarikat liderlerini de etkilemiştir. Örneğin, kısa süre önce Cübbeli Ahmet’in kızı, İstanbul sokaklarında çok lüks ve pahalı bir Avrupa otomobiliyle görülmüştür.
Ayrıca, Türkiye’nin önemli dini teşkilatının başkanının pahalı bir Alman otomobili kullanma konusundaki ısrarı üzerine devam eden eleştiriler, öyle geniş sosyal tepkilere neden olmuştur ki Erdoğan, onun görev süresini dört yıl daha uzatma cesaretini gösterememiştir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki sınıf ve gelir eşitsizliği, birçok analistin ilgisini çeken önemli bir konu olup, araştırmacılar lüks tüketimin abartılı ve zararlı bir eğilim olduğunu ve toplumun daha fazla sorunla karşı karşıya kalmasına neden olacağını düşünmektedir.