Pezeşkiyan: Snapback, Batılı Ülkelerin Hukuka Aykırı Eylemlerine Meşruiyet Kazandırma Çabasıdır


Pezeşkiyan: Snapback, Batılı Ülkelerin Hukuka Aykırı Eylemlerine Meşruiyet Kazandırma Çabasıdır

İran Cumhurbaşkanı, Kahire Anlaşması’nın İran’ın samimiyetini ve ABD ile Avrupa’nın nükleer meseledeki ikiyüzlülüğünü bir kez daha ortaya koyduğunu söyledi.

Tesnim Haber Ajansı - İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, New York’ta düzenlenen BM Genel Kurulu’nun 80. oturumu çerçevesinde Katar’ın el-Arabi televizyonuna verdiği özel röportajda, İran’ın bölgesel ve uluslararası meselelerdeki tutumunu ve dünyadaki en güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Bu röportajın tam metni aşağıdaki şekildedir:

*Saygıdeğer izleyiciler, New York’ta gerçekleşen BM Genel Kurulu’nun 80. oturumuna dair kesintisiz yayınımıza hoş geldiniz. Bugünkü özel röportaj konuğumuz, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’dır.

Bismillahirrahmanirrahim.
Size ve kıymetli izleyicilere selamlarımı sunuyorum. Umarım bu röportaj, halkımızın ve bizi dinleyenlerin İran İslam Cumhuriyeti’nin bölgeye dair tutumunu daha net anlamasına katkı sağlar.
*Güvenlik Konseyi’nin önceden belirlenen takvime göre birkaç saat içinde snapback mekanizmasını oylamaya sunması bekleniyor. Böyle bir mekanizmanın kabul edilmesi, 2015 Anlaşması’nın kalıcı olarak sona erdiği anlamına mı gelir?

Bugün Güvenlik Konseyi’nde yapılacak olanlar mevcut hukuka dayanmıyor. Bu, Avrupa ülkeleri ve ABD’nin hem bölgede hem de uluslararası kuruluşlarda uyguladığı ilişkiler ve baskıların sonucudur. Biz imzaladığımız anlaşmaya bağlı kaldık, fakat onu ihlal eden ABD oldu. Avrupalılar da taahhütlerini yerine getiremediler. Trump anlaşmayı yırttığında, Avrupa’dan ve diğer ülkelerden İran’a gelen şirketlerin çoğu ABD’den korktukları için ülkemizi terk etti ve Avrupa da hiçbir taahhüdünü yerine getirmedi. Şimdi ise, asıl ihlali yapanlar bizi yükümlülüklere uymayan taraf gibi göstermeye çalışıyor. Bu, dünyada uygulamak istedikleri “güç hukukunun” bir örneğidir ve İran konusunda da aynı yöntemi izliyorlar.

*Yakın zamanda Mısır’ın arabuluculuğuyla Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’yla bir anlaşmaya vardınız. UAEK Başkanı Rafael Grossi, ajans ekibinin Tahran’a doğru yola çıktığını duyurdu. Mısır’ın arabuluculuğunda sizinle UAEK arasında imzalanan bu anlaşmanın akıbetinin ne olacağını sormak istiyorum. Bu anlaşmanın bir sonuca ulaşması mümkün mü?

Avrupa ülkeleri snapback mekanizmasının aktive edilmemesi için bazı şartlar öne sürdü. Üç ana şart vardı: Birincisi, UAEK’nın nükleer tesislerimizi denetleyebilmesi. İkincisi, İran’ın ABD ile müzakereye başlaması. Üçüncüsü ise zenginleştirilmiş uranyum stokunun, özellikle %60 oranındaki uranyumun seyreltilmesi konusunda bir mutabakata varılmasıydı.

İran, UAEK ile Mısır’ın arabuluculuğunda bir anlaşmaya vardı ve işbirliği için bir çerçeve belirlendi. UAEK ile işbirliğine hazır olduğumuzu açıkladık. ABD ile müzakere konusunda da biz hazırdık, ama masaya oturmak istemeyen Amerika’ydı. %60 oranındaki uranyumun seyreltilmesi konusunda da bir sorun görmedik; bunu UAEK ile işbirliği veya görüşmeler çerçevesinde çözmeye hazırdık.
Biz hiçbir zaman nükleer silah peşinde olmadık ve değiliz; bölgede huzursuzluk yaratma amacımız da yoktur. Asıl bu tür girişimlerin peşinde olan siyonist rejimdir. Ne yazık ki, bütün bunlara ve İran’ın yükümlülüklerinin ötesine geçerek iyi niyet göstermesine rağmen, yine de yasa dışı şekilde Snapback süreci başlatıldı. Bu adım, Amerika’nın tavsiyesiyle atıldı, oysa İran her türlü işbirliğine hazırdı.

*Avrupalılara yakın zamanda yaptığınız "Snapback" aktivasyon sürecini askıya alma teklifini tekrar gündeme getirmeye hazır mısınız, yoksa onlara öncekinden farklı yeni bir teklif sunmaya hazır mısınız?
Onlara sunduğunuz teklifin tekrar gündeme getirilmeye hazır olup olmadığını ya da önceki teklife kıyasla yeni ve farklı bir teklif sunma imkânınızın bulunup bulunmadığını sormak istiyorum. Onların öne sürdüğü teklif gerçekten etkili değildi.

Diyeceklerdi ki: “Zenginleştirilmiş uranyumunuzu bize teslim edin, sonra da size üç ay verelim; geriye kalan konuları bu süre içinde görüşün.” Peki biz neden zenginleştirilmiş uranyumumuzu onlara teslim edelim? Hangi gerekçeyle? Eğer görüşme yapılacaksa bu konu bütün olarak ele alınmalı; mal varlığımızı devretmemiz ve sonra beklememiz istenmemeli.

Eğer gerçekten söyledikleri gibi amaçları İran’ın nükleer silah peşinde olmadığından emin olmaksa, bizim de böyle bir niyetimiz yok. Bu konuda görüşebiliriz, bunu ispatlayabiliriz ve yapılan değerlendirmelere göre hareket edebiliriz. Gerçekten niyetleri buysa ki İran’ın nükleer silaha yönelmemesini istiyorlarsa, biz de bunu isteriz ve her türlü doğrulama işlemine hazırız. Bu konuda hiçbir sorunumuz yok. Fakat bizim kanaatimize göre asıl niyetleri bu değil.

Bölgede huzursuzluğun, gerginliğin, savaşın ve kan dökülmesinin başlıca sebebi Siyonist rejimdir. İran hiçbir zaman böyle eylemlerin peşinde olmadı, şimdi de değil ve gelecekte de olmayacaktır. Biz bölgedeki tüm ülkelere dost eli uzattık ve bugün bölgenin birçok ülkesi gerçekten İslam kardeşliğine dayalı bir tutum sergilediğimizi görüyor. Ancak sorun şu ki; onlar bölgede huzur istemiyorlar; onlar için huzursuzluktan elde edilecek fayda, barış ve istikrardan daha fazla.

*Siz sürekli olarak İran İslam Cumhuriyeti’nin ABD tarafıyla görüşme ve uzlaşıya hazır olduğunu vurguluyorsunuz; aynı zamanda da ABD’nin anlaşmadan çekildiğini ve onu yırttığını söylüyorsunuz. Öte yandan Amerikalılar da aynı iddiayı ileri sürüyor: İran görüşmeye yanaşmıyor. Eğer her iki taraf da hazır olduğunu iddia ediyorsa, bu görüşmelerin başlamasını engelleyen hangi engeller var?

Sizce ABD böyle bir adım atmayı gerçekten istiyor mu? Şunu belirtmek gerekir ki; biz Umman’da ABD ile görüşürken, aynı ülke fiilen Siyonist rejime İran’a saldırma izni verdi. İlk başta bu saldırıdan haberleri olmadığını söylediler ama sonradan saldırıya bizzat katıldıkları ve nükleer tesislerimizi hedef aldıkları ortaya çıktı.

Siyonist rejim, nükleer tesislerin yanı sıra bazı bilim insanlarını, mahalleleri ve sivil halkı da bombardımana tuttu; sanki uluslararası alanda hiçbir kural ve hukuk onun için geçerli değilmiş gibi. İnsani ilkelere uymayan ve sözlerine güvenilmeyen bir ülke nasıl “görüşmeye hazırız” iddiasında bulunabilir? Eğer gerçekten amaçları İran’ın nükleer silah edinmesini engellemekse, çözüm çok açıktır: Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu inceleyebilir, takip edebilir ve denetleyebilir. Biz bu konuda her türlü işbirliğine hazırdık. Dolayısıyla mevcut sürecin devam etmesi, yaptırımların giderek artması ve aynı anda “görüşmek istiyoruz” denmesi için hiçbir sebep yok.

Onların asıl niyeti aslında şudur: “Siz bizim söylediklerimizi kabul edin, o zaman görüşme olacak; aksi halde görüşmeyi iptal ederiz.” Bu, artık görüşme değil; teslimiyet talebidir ve İran milleti asla böyle şartlar karşısında teslim olmaz. Onlara güven yoktur. Eğer gerçekten amaçları İran’ın nükleer silah yapmasını engellemekse, bunun ispatı ve doğrulanması UAEK yoluyla zor değildir.

*İran İslam Cumhuriyeti her zaman ardı ardına gelen Amerikan hükümetlerinin baskısı altında olmuştur. Özellikle de geçtiğimiz Ocak ayında göreve gelen mevcut ABD yönetimi, bu baskıları daha da yoğunlaştırmıştır. Şimdi ise yakında snapback mekanizmasının aktive edildiğine tanık olacağız. Bu koşullar altında sormak isterim: İran bu baskılara ne ölçüde dayanabilir ve bunların üstesinden nasıl gelebilir?

Snapback çerçevesinde gerçekleşecek olan şeyler, daha çok nükleer silahlarla veya bunlarla ilgili teknolojilerle bağlantılı destek ve donanımlarla ilgilidir. Ancak ABD’nin bugüne kadar bize uyguladığı yaptırımlar, bu konuların çok ötesinde, daha geniş ve daha ağır olmuştur. Aslında ABD ve müttefiklerinin İran’a karşı uyguladığı yaptırımlar, Snapback ile geri getirilmesi öngörülen yaptırımlardan daha kapsamlıdır. Dolayısıyla yeni bir şey eklenmiş olmayacaktır. Onların tek aradığı şey, uluslararası bir algı yaratmak ve kendi hukuka aykırı eylemlerine bir tür meşruiyet kazandırmaktır.

Bu yaklaşım ne BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Çin tarafından kabul edilmektedir, ne Rusya tarafından, ne de özgürlük yanlısı olup gerçekleri bilen birçok ülke tarafından. Bölgede de tüm ülkeler gayet iyi bilmektedir ki bu adımların asıl hedefi, yalnızca İran’ı baskı altına almak ve kötü niyetlerini hayata geçirmektir. Buna rağmen ben inanıyorum ki, İran’da oluşan işbirliği, dayanışma ve birlik ruhuyla ve aynı zamanda komşularımızla ve diğer dünya ülkeleriyle kurduğumuz ilişkilerle sorunlarımızı çözebilecek ve koşullarımızı günden güne daha iyi hale getireceğiz. İnşallah.

*Size şu soruyu yöneltmek istiyorum: İran’ın nükleer dosyası çerçevesinde son karar mercii kimdir? Sonuçta, ABD ve Avrupa’nın attığı adımlar dikkate alındığında, bu dosyada nihai karar alıcı taraf kimdir? Bu soru aslında onların kendi aralarında da dile getirilmektedir.

İran'ın genel politikaları, Yüce Lider tarafından ve Milli Güvenlik Yüksek Konseyi ile ülkenin siyasetçilerinden alınan istişareler doğrultusunda belirlenmektedir. Ancak Anayasa’ya göre, son söz ve nihai karar Yüce Lider tarafından açıklanır. Bu doğal bir durumdur; zira kendisi ülkenin en üst düzey yetkilisi olarak, konseylerden, meclisten ve diğer uzmanlardan gelen teknik görüşleri aldıktan sonra dosyanın hangi yönde ilerleyeceğine karar vermektedir.
Bu yıl içinde İsrail’in ülkenize karşı yürüttüğü 12 günlük bir savaşa tanık olduk. Bu savaşın İran İslam Cumhuriyeti’nin altyapısı üzerindeki etkisi ne ölçüde oldu ve İran’ın bölgesel tutumları üzerinde nasıl bir etkisi bıraktı?

Siyonist rejimin bu eylemi saldırgan bir girişimdi ve bölge için kimin saldırgan olduğu netleşti. Bu girişimin mesajı herkese gösterdi ki bu rejim hiçbir ülkenin sınırına saygı duymuyor ve istediği zaman saldırıda bulunabiliyor. Bu aslında tüm bölgeye yapılmış bir ilan niteliğindeydi. Bu yüzden bölgedeki tüm devletler, siyonist rejimin gerçekleştirdiği bu eylemi kınadı; oysa daha önce bu rejime karşı böylesine yekpare bir tutum ve ortak bir duruş mevcut değildi.

İran içinde ise bu saldırı, toplumsal gücümüzü ve dayanışmamızı ciddi biçimde pekiştiren bir birlik ve bütünlük doğurdu. Bu, bizim için büyük bir kazanımdı; zira ülkenin sosyal sermayesi kısmen azalmıştı, ancak siyonist rejimin müdahalesi bu sermayeyi geri getirdi. Bugün tüm uluslararası toplantılarda, yarışmalarda ve etkinliklerde İranlıların bulunduğu yerlerde, İran bayrağı ve marşı saygıyla karşılanmakta ve bütün İranlılar onun önünde eğilmektedir. Bu birlik ve dayanışma, bize dayatılan zararların çok ötesinde büyük bir kazanımdır.

Siyonistler, hiçbir füzenin Demir Kubbe’den geçemeyeceğini düşünürken, birçok füzenin hedeflerine isabet ettiğini gördüler ve sonunda ateşkesi kabul etmek zorunda kaldılar. Ekonomik açıdan zarar gördük, ancak bundan çok daha önemli olan büyük bir toplumsal sermaye kazandık. Ayrıca bu birlik ve bütünlük yalnızca ülke içinde değil, bölgedeki İslam ülkeleri arasında da farkındalık ve uyanışa yol açtı ve siyonist rejimin mahiyetini ve politikalarını daha da açığa çıkardı.

Direniş ekseninin bölgede aldığı darbelere rağmen, bu durum İran İslam Cumhuriyeti’nin Suudi Arabistan dâhil bölge ülkelerine yönelik açık kapı politikasını geciktirecek veya yavaşlatacak mı?
Bakınız, seçimlerden önce de sonra da devlet yönetimini üstlendikten sonra daima inancım ve kanaatim doğrultusunda hareket ettim. Ben inanıyorum ki Müslümanlar kardeştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mekke’nin fethi günü verdiği mesaj açıktır: Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir ve başkalarına karşı Yed-i Vâhid olmalıdırlar. Eğer bölgedeki Müslümanlar uzlaşır, birlik olurlarsa ve kardeş olduklarını kabul eder, ihtilafları bir kenara bırakırlarsa; siyonist rejim Gazze’ye, Lübnan’a, Suriye’ye, İran’a, Katar’a, Yemen’e veya diğer Müslüman ülkelere saldırmaya cesaret edemez ve hiç kimse de buna göz yumamaz.

Ortadoğu’da muazzam zenginlikler vardır ve düşmanlar İslam ülkelerinin kaynaklarına, sularına ve topraklarına göz dikmiştir. Onların amacı bu bölgede kalkınma ve medeniyet değildir; aksine, Müslümanların birbirleriyle çekişmesini ve çatışmasını sağlayarak kaynaklarımızı yağmalamaktır. Siyonistleri ise en gelişmiş silahlarla ve son teknolojiyle destekleyerek, herhangi bir ülkenin ses çıkarmaya kalkışması halinde onu korkutmak istemektedirler.

Ama Müslümanlar kardeş olur ve Yed-i Vâhid hâline gelirlerse, birçok mesele çözüme kavuşacaktır. Biz Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Irak, Türkiye ve tüm bölge ülkeleriyle işbirliği yapmaya hazırız. Hepimiz Müslümanız ve el ele vereceğiz. Allah’ın izniyle, mevcut her sorun ve kaygı çözülebilir ve biz bunları çözeceğiz, inşallah.

*İran İslam Cumhuriyeti’nin Lübnan ve Suriye gibi son dönemde çeşitli değişim ve gelişmelere tanık olan bazı ülkelerle ilişkileri konusunda, sizin az önce değindiğiniz kardeşlik, dostluk ve Müslümanlık değerleri ışığında, İran’ın mevcut hükümetlerle etkileşimi nasıl olacak?

Bizim hiçbir sorunumuz yok; her Müslüman diğer Müslüman’ın kardeşidir. Biz, tüm Müslümanlarla aramızda mevcut olan ihtilafları veya yanlış anlamaları ortadan kaldırmaya hazırız ve bu yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Yaşadığımız dünya, ilahî bir imtihan alanıdır. Eğer Allah’ın emirlerine ve kitabına uyarsak, aslında aramızda ihtilaf olmaması gerekir. İhtilaflar, bencillikten, haksız taleplerden ve birbirimizin haklarına riayet etmemekten kaynaklanır. Kendi adımıza ilan ediyoruz ki, nerede olurlarsa olsunlar, bütün Müslüman kardeşlerimizle dostluk ve kardeşlik eli uzatmaya hazırız.
Bu doğrultuda, sizinle Suriye’nin yeni merkezi hükümeti veya Lübnan arasında özel bir temas gerçekleşti mi?

Bu konuda hiçbir sorunumuz yok. Suriye ve Lübnan, toprak bütünlüğünün korunmasını arzu ettiğimiz ülkelerdir. Bizim isteğimiz, o topraklarda yaşayan herkesin Allah’ın kitabı ve İslam peygamberinin (s.a.v.) tavsiyeleri doğrultusunda el ele vermesi ve kardeşçe yaşamasıdır. Biz de onların yanında kardeşlik elimizi uzatacağız. Bu süreç hem o ülkelerin içinde hem de dışında sürdürülmelidir ve bizimle de aynı temel üzerinde ilişki kurmalıdırlar.

*Günümüzde birçok ülkedeki toplumlar çeşitli değişim ve dönüşümler yaşamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir cerrah olarak size sormak isterim: Çeşitli toplumlarda, özellikle de İran’da yaşanan bu değişimlere nasıl uyum sağlayacak ve onlara nasıl eşlik edeceksiniz?

Benim için net değil; kastettiğiniz değişim nedir? Yani tam olarak ne tür bir değişimden söz ediyorsunuz?

*Benim kastettiğim değişimler, çeşitli toplumlarda ve özellikle İran’da gençler arasında ortaya çıkan değişimlerdir; onların taleplerinde görülen değişikliklerdir, örneğin müzik alanında veya diğer meselelerde. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Mesele çok açıktır. Eğer Allah’ın insanlara koyduğu yolda yürürsek ve doğru sözü kabul edersek hiçbir sorun olmayacaktır. Kur’an’da şöyle buyurulmuştur: “Allah hakkında asılsız inançlar uyduran ve gerçek kendisine ulaştığında onu yalan sayandan daha zalim kim vardır? Kâfirlerin yeri cehennemde değil mi? Gerçeği getiren kişiye ve onu tasdik edene gelince, işte takvâ sahipleri onlardır.” Takvâ, doğruyu söylemek ve doğru sözü kabul etmektir.

Bilimsel açıdan da biz diyoruz ki, karar alma ve politika üretme süreçleri kanıtlara ve hakikate dayalı olarak yapılmalıdır. Böyle hareket edersek bizimle yeni nesil arasında bir ihtilaf ortaya çıkmaz. Biz, doğruluk, dürüstlük ve kanıtların gösterdiği yolla kendimizi uyumlu hale getirmeliyiz. Eğer bu yönde ilerlersek, gençler bize yaklaşır ve değişimler de olması gereken doğrultuda gerçekleşir.

İtikadî açıdan da Müslümanlar yalnızca Allah’a ibadet etmelidir; mutlak olan, yaratıcılığın, sanatın, güzelliğin, rahmetin ve sevginin kaynağı olan Allah’a. Tüm insanlar O’na doğru hareket etmektedirler ve gençler de bu yolun üzerinde yürümektedirler. Eğer bir sorun varsa, bu bizdendir ve gençlerle olan etkileşim biçimimizden kaynaklanmaktadır.

Bizim görevimiz, kendimizi yüceliş, güzellik ve hakikat yoluyla uyumlu hale getirmek ve Allah’a doğru yürüyüşte gençlere eşlik etmektir. Snapback mekanizmasının aktive edilmesi meselesinin, önümüzdeki günlerde sizin doğum gününüzle aynı zamana denk geldiğini öğrendik. Gerçekten, İran için ortaya çıkan bu sıkıntılı durum kaç yıl sürebilir ve bunun sonu nereye varacaktır?

Müsaade edin Hz. Ali’den (a.s.) bir hadis aktarayım. Şöyle buyurur: Hiçbirinizin ümidi Rabbinden başkasına olmasın ve günahından başka hiçbir şeyden korkmasın. Bizim ümidimiz Allah’a dır, başkalarına değil. Eğer Müslümanlar ve İran halkı kalplerini Allah’a bağlar ve Allah’tan başkasından ümitlerini keserlerse, sorunları çözmek için yollar bulabileceklerdir; hatta yol olmasa bile, kendi yollarını yapabileceklerdir.

Biz kararlıyız ve inanıyoruz ki birlik ve beraberlik sayesinde, başkalarının bize dayatmak istediği bütün sıkıntıların üstesinden gelebiliriz; yeter ki Yüce Allah’ın emrettiği yolda sebat edelim. Bu durumdan korkumuz yok. Farz edelim ki dünyada başka ülkeler olmasa bile, biz Müslümanlar birlikteyiz. Zorluk çekebiliriz, sıkıntıya düşebiliriz, ama eğer azmeder ve gayret edersek, yolumuzu buluruz. Allah bizim üzerimizdedir ve kesinlikle yardım edecektir; yeter ki biz samimiyetle sahada olalım.

En Çok Okunan İran Haberler
En Önemli İran Haberler
En Çok Okunan Haberler