Pezeşkiyan: Yaptırımlar Kaldırılırsa, Görüşme ve Müzakere İmkanı Var
İran Cumhurbaşkanı, “Trump, İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini söylüyor. Biz hazırız; denetime tabi tutulalım ve bu silaha ulaşmayacağımız konusunda güvence sağlansın.” ifadesini kullandı.
Tesnim Haber Ajansı- İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, New York ziyaretinin son gününde ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 80. oturumunun (BM’nin yıllık toplantısı) oturum aralarında, Amerikan “NBC” televizyon kanalına verdiği röportajda, İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer meseleler, yaptırımlar, bölgesel ve uluslararası gelişmeler ile güncel dünya meselelerine ilişkin en önemli tutumlarını açıkladı.
Röportajın tam metni aşağıdaki şekildedir:
* Sayın Cumhurbaşkanı, bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Sormam gerekiyor; ülkemiz sizin ülkenizi bombalamışken, burada Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunmak size garip gelmiyor mu? Bu deneyim sizin için nasıl?
Bismillahirrahmanirrahim. Her şeyden önce biz Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na geldik. BM’nin temeli, milletlerin birbirleriyle konuşabilmesi, hukuk çerçevesinde bir arada olması, saldırının, savaşın ve cinayetlerin olmaması ve sorunların çözülmesidir. Biz de bu bakışla geldik. Ancak maalesef burada bu hedefleri göremiyoruz. Yine de gelmek, gelmemekten daha iyidir.
Güncel haberlere ve olası “Snapback” mekanizmasının uygulanmasına değinelim. Neden BM denetçilerinin bombalanmış tüm nükleer tesisleri ziyaret etmesine izin vermiyorsunuz?
Bu, size söylenen bir haberdir. Bizim UAEK (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu) ile bir anlaşmamız vardı ve o anlaşmaya göre hareket etmemiz gerekiyordu. Avrupa üçlüsü (İngiltere, Fransa, Almanya) ile yapılacak görüşmeler çerçevesinde, biz de Ajans ile ilişkilerimizi düzeltmeliydik. UAEK gelip teftiş yapabilsin ve aynı zamanda mevcut meseleler hakkında Amerika ile görüşmeler yürütülsün. Ayrıca zenginleştirilmiş maddelere erişim sağlanması kararlaştırılmıştı. Tüm bu konularda biz anlaşmaya göre hareket etmeye hazırdık. Ancak barış ve sükûnet yolunda ilerlenmesini istemeyen Amerika’dır; tıpkı daha önce nükleer anlaşmayı (KOEP) yırtıp attığı gibi.
* Konuyu netleştirmek için soruyorum: Ülkeniz, BM denetçilerinin bombalanmış tüm nükleer tesisleri ziyaret etmesine izin verecek mi? Sadece bunun açık olmasını istiyorum.
Bu konular görüşmelerde gündeme gelmişti. “Snapback”in uygulanmasının durdurulması kararlaştırılmıştı ki denetçiler gelip inceleme yapabilsin. Sorun şu ki, o görüşmeyi kabul etmediler ve süreci “snapback”e doğru ilerletmek istiyorlar.
Eğer işler sizin istediğiniz gibi gitmez ve (yaptırımların) “snapback” geri gelirse, BM denetçilerini İran’dan kovacak mısınız?
Eğer bizi, nükleer merkezlerimize ulaşmalarına izin vermediğimizle suçlayacaklarsa, snapback sonrasında nasıl gelip inceleme yapabileceklerini nasıl bekleyebilirler? Bu tamamen yanlış bir iddiadır. Biz izin verdik ve bunun yapılmasını istedik; ayrıca bu, üyesi olduğumuz uluslararası hukuk çerçevesinde ve NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) kapsamında gerçekleşmeliydi. Ancak onlar bu düzenlemelere göre hareket etmek istemediler.
Ne yazık ki bölgemizde yaşanan süreçte Siyonist rejim (İsrail) altı ya da yedi ülkeyi bombaladı ve bölgedeki asıl huzursuzluğun kaynağı olmasına rağmen ona ödül veriliyor. Öte yandan, hiçbir saldırıda bulunmamış ve saldırıya uğramış olan bizleri yeniden yaptırımla cezalandırmak istiyorlar. Bu, sadece güç yasası (güç kullanımıyla dayatılan hukuk) olarak adlandırılabilecek bir örnektir; başka bir isim koymak mümkün değil.
Sayın Cumhurbaşkanı, bilmiyorum bugünkü raporu gördünüz mü ama Washington Post’ta yeni bir haber yayımlandı ve bir uydu görüntüsünü gösteriyor. Bu haber, İran’ın dağlık bir bölgede gizli başka bir nükleer tesis inşa ettiğini iddia ediyor. Bu iddiaya cevabınız nedir?
Eğer iddiaları doğruysa, biz zaten Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile anlaşmış durumdayız; UAEK gelip bunu görüp doğrulayabilir. Onların uydularla bir şey gösterip sonra “gördük” demesi zor bir iş değildir. Biz UAEK ile işbirliğine hazırdık ve hâlâ hazırız. Fotoğraflar gösterip ardından gerçekliği olmayan algılar ve kurallar uydurmak yerine, UAEK saha incelemesi için gelsin; biz UAEK ile hukuk çerçevesinde işbirliği yapmak istiyoruz; peki bu durumda neden hayal ürünü iddialarla ve kabul edilemez zihniyetlerle dünyaya “biz nükleer silah yapıyoruz” imajını vermek istiyorlar?
Biz açıkça beyan ettik: hiçbir şekilde nükleer silah yapmayı amaçlamıyoruz. Bu durumu onlara hangi dille anlatmak gerektiği belli değil. Kafalarında olan bu kuruntularla dünyaya “biz nükleer silaha gidiyoruz” biçiminde bir izlenim vermeye çalışmak tamamen yanlıştır. Bu konuda her türlü doğrulamaya hazırız.
Siz nükleer silahlardan bahsettiniz. Kamuoyuna açıklanan o yaklaşık 900 pound zenginleştirilmiş uranyum şimdi tam olarak nerede bulunuyor?
Bu zor bir iş değildir. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gelsin, değerlendirsin ve süreci denetlesin. UAEK gözetimindeki tesislere onların girmeye hakları yoktu; onlar kanuna aykırı davrandılar ve ne yazık ki uluslararası kuruluşlar da bir adım atmadı. Ancak şimdi ziyaret, değerlendirme ve doğrulama zor bir iş değil; biz bu işler için hazırız; öyleyse snapback’i neden etkinleştirmek istiyorlar?
Evlerindeki (ABD’deki) izleyicilerimiz için nasıl açıklarsınız ki; raporlar sizin zenginleştirilmiş uranyumunuzun %60’a ulaştığını söylüyor, oysa sivil amaçlı kullanım için genellikle %3.5 yeterli oluyor? Bu zenginleştirmenin bomba yapımına daha yakın olduğu ve nükleer silah yapımına yol açabileceği iddiasına nasıl cevap veriyorsunuz?
Burada açık olan şu ki: Bir anlaşma süreci şekillenmişti, fakat Başkan Trump onu yırtıp attı. Görüşmelerde tarafların sorumlulukları olacağı konusunda mutabık kalmıştık. Biz görevlerimizi yerine getirdik; fakat Amerika anlaşmadan çekilince, pratikte Avrupa ülkeleri de bu çerçevenin dışına çıktı. Resmî olarak “dışarı çıkmadık” dediler, ama İran’da çalışması öngörülen bütün Avrupalı şirketler faaliyetlerini bıraktılar ve gittiler; bizim finansal bağlantılarımız kesildi. Dolayısıyla Avrupalılar da üzerinde anlaşılmış olan yükümlülükleri uygulamadılar. Bu yüzden İran’ın o çerçevenin dışına çıkması tabii karşılanabilirdi, ama bu durumun “bomba yapımı” anlamına geldiğini söylemek doğru değildir.
Biz defalarca ve açıkça beyan ettik ki böyle bir mesele (nükleer silah edinme) hiç gündemde değildir. Devrim lideri hem ülkenin en üst yetkilisi hem de toplumun dini ve düşünsel lideri olarak, nükleer silah yoluna gitmeyi haram (dini açıdan yasak) ilan etmiştir. Bu haram kararı varken, İslam Cumhuriyeti’nde hiç kimsenin nükleer silah yapma hakkı yoktur. Bu, inanç temelli ve açık bir tavırdır; değiştirilemez. Dolayısıyla biz UAEK ile gerekli her türlü işbirliğine devam etmeye hazırız.
Başkan Trump “Neden nükleer enerji peşindesiniz, oysa bu kadar petrolünüz var?” diyor. Bu söze cevabınız nedir?
Bakın, nükleer konular yalnızca bomba yapımıyla ilgili değildir. Bugün tıp alanında kanser ve diğer hastalıkların teşhis ve tedavisi için pek çok uygulama nükleer teknolojiler ve radyoizotoplar gerektiriyor. Sanayide bu teknolojilere ihtiyaç var; tarımda da kullanımları bulunuyor. Uluslararası hukuk ve NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) çerçevesinde bu teknoloji ve bilgiye sahip olmamızda ne sakınca var? Sadece “onlar bizim bomba yapmayı düşündüğümüzü düşünüyor” diye bu teknolojiden mahrum mu bırakılmalıyız?
Biz faaliyetlerimizi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gözetiminde ve NPT çerçevesinde sürdürmeye hazırız. UAEK gelebilir ve inceleme yapabilir; o hâlde neden buna izin verilmesin?
Siz buraya gelişiniz ve bulunma nedenleriniz hakkında konuştunuz. Avrupalılar sizden Amerikalılarla müzakere etmenizi istemişler. Herhangi bir müzakere yapabildiniz mi? Amerikalılarla görüşme imkânınız oldu mu?
Dışişleri bakanımızın Amerikalılarla bir araya gelmesi planlanmıştı. Ancak onlardan önce, Amerikalılar şart koşarak öncelikle kendi koşullarını kabul etmemizi, sonra da görüşme yapılabileceğini söylediler. Biz onların söylediklerini peşinen kabul edeceksek, bunun adı artık müzakere olmaz. Bu nedenle herhangi bir görüşme gerçekleşmedi.
Demokrasi ve özgürlük iddiasında bulunan Amerika’da, birincisi heyetimizin büyük bir kısmının gelmesine izin vermediler. İkincisi, BM Genel Kurulu’nun yapıldığı yere yakın bir yerde konaklama talebimizi reddettiler ve bizi başka bir yerde kalmaya zorladılar. Hatta heyetimizin hareket alanını da sınırlayarak diğer heyetlerle görüşmemize izin vermediler.
İşte bize uyguladıkları muamele bu şekilde. Aynı zamanda sosyal medyalarında ve görsel-işitsel basın organlarında İran’ın huzursuzluk peşinde olduğunu söylüyorlar. Oysa biz müzakereye hazırız, rahatça sözümüzü söylemek istiyoruz. Ancak elbette ki baskıya boyun eğmeyeceğiz ve uluslararası hukuk çerçevesinde insan haklarıyla çelişen talepleri kabul etmeyeceğiz. Ne yazık ki onlar bu yolu izlemek istemiyorlar.
Bu durumda, BM Genel Kurulu sürecinde iki ülke arasında hiçbir temas olmadı mı?
Dışişleri bakanımız telefon aracılığıyla Sayın Witkoff ile temas kurdu. Ben de Fransa Cumhurbaşkanı ile bir toplantı gerçekleştirdim.
Hiç mi anlamlı bir temas kurulmadı?
Fransa ve Avrupa ülkeleriyle bir mutabakata vardık ve onların Amerikalı grupla oturup süreci koordine etmeleri planlandı. İlk anlaşma reddedildi; sonra dışişleri bakanları yeniden toplandı ve Avrupa ile bir uzlaşıya varıldı, fakat Amerikalılar yine reddetti. Gerçekte, uluslararası düzende bizimle Avrupa arasında bir anlaşmanın oluşmasına engel olan taraf Amerika’dır.
Ortaya attıkları iddialara göre biz ayrı bir merkez kurmak veya başka işler yapmak, hatta bomba üretmek istiyormuşuz. Eğer gerçekten bomba üretmek isteseydik, asla bunu duyurmazdık. Buyursunlar, depolarımızı görsünler ve teslim alsınlar. Sonuçta bütün bu meseleler bir masada oturulup topluca çözüme kavuşturulmalıdır.
Peki, şu an olduğu gibi, Başkan Trump’ın karşısına oturup müzakere etmeye hazır mısınız?
Mesele müzakere değildir. Başkan Trump, İran’ın nükleer silah edinmemesi gerektiğini söylüyor. Biz denetime açığız ve bu silaha ulaşmayacağımıza dair güvence oluşturabiliriz. Önce güvensizlik duvarı yıkılmalı. Ondan sonra, gerçekten bizimle samimi biçimde konuşmak isteyip istemediklerini anlayabiliriz. Tüm sorunların aynı anda çözülmesi yönetim açısından mümkün değildir. Her yönetici bir yılda bir ya da iki süreci üstlenip çözebilir. Bizimle Amerika arasında birçok sorun var; bunları tek tek oturup çözmek en doğrusudur. Önce birini çözelim, eğer samimi bir şekilde çözüldüğünü görürsek sıradakine geçelim. Biz nükleer anlaşmada (KOEP) bir mutabakata varmıştık ve buna uygun hareket ediyorduk; fakat Amerika yarı yolda anlaşmayı yırttı. Şimdi nasıl emin olalım ki tekrar oturup konuştuğumuzda yine aynı şeyi yapmayacaklar Ama açıkça sormak istiyorum, siz Başkan Trump ile görüşecek misiniz?
Başkan Trump’ın açıkladığı beklentiler fiilen uygulanmadığı sürece hiçbir değişiklik olmayacaktır. O, açık ve net bir talimat vermelidir ki istediği şey hayata geçsin. Bu talimat uygulandığında ve gerçekten hayata geçtiğini gördüğümüzde, o zaman her tarafla oturup görüşebiliriz.
Açıklayın: Eğer yalnızca bir emir verecek olsaydınız ve “Ben onu istiyorum” deseydiniz, o emir ne olurdu?
Tam olarak, onlar tarafından dile getirilen “İran’ın nükleer silaha sahip olmaması” talimatıdır. Eğer bu talep uygulamaya konulursa, biz de yaptırımların kaldırılmasına ve görüşmelerin başlamasına hazırız. İran olarak, Amerika’nın gelip yatırım yapmasına ve yaptırımları kaldırmasına hazırız; o zaman birlikte konuşabiliriz.
O halde açıkça ilan ediyor musunuz ki, Birleşik Devletler ile görüşebilmek için uranyumun daha fazla zenginleştirilmesi ve nükleer silah yapımına yönelik herhangi bir ilerlemeden vazgeçeceksiniz?
Kesinlikle, kesinlikle bunu yapacağız. Nükleer silaha doğru bir yönelimiz yok. Bunu söylediğimizde, tüm uluslararası çerçevelere uygun şekilde iş birliği yapmaya ve doğrulama (denetim) sürecine tabi olmaya hazır olduğumuz anlamına gelir.
Binyamin Netanyahu’ya bir mesajınız var mı?
Netanyahu’ya mesaj gerekmez. Uluslararası hukukun gözü önünde, Lahey’deki uluslararası yargı organı Netanyahu’nun bazı eylemlerini kınadı. Masum insanlar, çocuklar dahil, bu eylemler yüzünden açlıktan ölürken ve insani yardımlar bölgeye ulaştırılmazken bunu kabul etmek mümkün müdür? Hastaların suçu nedir ki, doktorların oraya gitmesine izin verilmiyor ve tedavi edilmeleri engelleniyor? Hangi insanlıktan söz edilebilir ki bu kadar çok insanı, erkek, kadın, yaşlı, genç öldürüyor veya kasten açlıktan ölmeye mahkûm ediyor; insanları evlerini terk etmeye zorluyor ve sonra evleri yok ediyorlar? Bu tür davranışlarla nasıl konuşma kurulabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Teşekkür ederim. Size ve Amerikan halkına başarılar dilerim