Filistin Devleti’nin Tanınma Tarihine Bir Bakış; Hiç Gerçekleşmemiş Siyasi Gösteriler
Filistin Devleti'nin tanınması için onlarca yıldır devam eden uzun sürece rağmen, bu alandaki tüm girişimler sembolik düzeyde kalmış, uygulamaya ve fiiliyata geçmemiştir. Bu kez ise, bu konuda başlayan yeni bir siyasi tsunaminin sonucunu beklemek gerekecek.
Tesnim Haber Ajansı - Filistin devletinin tanınması, tarihi ve siyasi olarak uzun bir süreçtir ve 1964 yılında Filistin halkını temsil edecek bir kurum olarak kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kuruluşuyla başlamıştır. Bu süreç, 1967 savaşı ve Siyonist rejimin işgallerinin genişlemesi, ardından Arap zirveleri ve Birleşmiş Milletler’de Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının tanınması gibi önemli dönüm noktalarıyla gelişmiştir.
1988 yılında Filistin Ulusal Konseyi, resmen Filistin devletinin kuruluşunu ilan etmiş ve o tarihten sonra dünyanın farklı kıtalarındaki ülkeler Filistin’i tanımış, Filistin davasının uluslararası arenadaki konumu güçlenmiştir. Bu süreç, Filistinliler ile Siyonistler arasındaki çatışmanın çözümü için 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını öngören “iki devletli çözüm” gibi uluslararası girişimlerle bağlantılı olmuştur.
Dünyada Filistin Devleti’nin Tanınma Tarihi
Burada, Filistin Devleti’nin tanınma sürecindeki en önemli tarihî dönüm noktalarına değinilecektir:
- 1964 yılında Kahire’de düzenlenen ilk Arap Zirvesi’nde alınan karar doğrultusunda, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu. Bu örgüt, Filistin halkının temsilcisi olarak faaliyet gösterecek bir kurum niteliği taşıyordu.
- 1967 yılında İsrail ile Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak gibi Arap ülkeleri arasında çıkan savaş, siyonist rejimin Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgal etmesiyle sona erdi. Bu durum, işgal altındaki toprakların 1948’de ele geçirilen alanın yaklaşık üç katına çıkmasına yol açtı.
- 1974 yılında Fas’ta düzenlenen Arap Zirvesi’nde kabul edilen karar ile Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanındı. Ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını ve bağımsızlığını tanıdı ve FKÖ’ye BM’de gözlemci statüsü verdi.
- 15 Kasım 1988’de merhum FKÖ Başkanı Yaser Arafat, Cezayir’de düzenlenen Filistin Ulusal Konseyi toplantısında Kudüs’ü başkent ilan ederek Filistin Devleti’nin kurulduğunu açıkladı. Bu açıklamadan dakikalar sonra Cezayir, bağımsız Filistin devletini resmen tanıyan ilk ülke oldu.
- Kasım 1988’de, Filistin Devleti’nin ilanından bir hafta sonra Çin, Hindistan, Türkiye ve çoğu Arap ülkesinin de aralarında bulunduğu 40 ülke Filistin Devleti’ni tanıdı. Afrika ülkelerinin tamamı ve Sovyetler Birliği cumhuriyetleri de bu adımı takip etti. Böylece yıl sonuna gelindiğinde, dünya genelinde 78 ülke Filistin Devleti’ni tanımış oldu.
-1993 yılında, Madrid Barış Konferansı’nın ardından FKÖ lideri Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı İshak Rabin, Norveç’in başkenti Oslo’da gizli görüşmelere başladı. Bu görüşmeler, Oslo Anlaşmaları’nın imzalanmasıyla sonuçlandı.
Bu anlaşmalarda, Filistinliler ile İsrailliler arasındaki onlarca yıllık çatışmanın sona erdirilmesi öngörülmüş, Filistin Özerk Yönetimi’nin yapısı ve geçici özerk yönetimin kurulmasıyla ilgili çeşitli maddeler yer almıştı; ancak bu anlaşmaların hükümleri günümüze kadar uygulanmamıştır.
- 1966 yılında Filistin’de ilk genel seçimler yapıldı ve bu seçimlerde Yaser Arafat, Filistin Özerk Yönetimi’nin başkanı olarak seçildi.
- 2002 yılında dönemin Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’in öncülüğünde “Arap Barış Girişimi” kabul edildi. Bu plan, siyonist rejimin 4 Haziran 1967 sınırlarında belirlenen işgal altındaki topraklardan çekilmesi ve Kudüs başkent olmak üzere bir Filistin Devleti’nin kurulması karşılığında Arap ülkeleri ile ilişkilerin normalleştirilmesini öngörüyordu. Ancak bu plan da uygulanmadı ve Arap ülkeleri söz konusu şart gerçekleşmeden İsrail’le normalleşme adımlarına yöneldiler.
- 2008 yılında Lübnan Filistin Devleti’ni tanıdı, ardından 2011’de Suriye aynı adımı attı. Daha sonra Orta Amerika ve Latin Amerika ülkeleri de bu süreci takip etti.
- 2012 yılında Filistin Özerk Yönetimi, uluslararası kuruluşlar nezdinde Filistin’in tanınması için diplomatik bir kampanya başlattı. Aynı yılın Kasım ayında BM Genel Kurulu 19/67 sayılı kararı kabul ederek Filistin’e BM’de üye olmayan gözlemci statüsü verdi. Bu karara 138 ülke olumlu, 9 ülke olumsuz ve 41 ülke çekimser oy kullandı.
Aynı yıl Filistin, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’ne (UNESCO) üye oldu. Bunun üzerine ABD, UNESCO bütçesinin yaklaşık yaklaşık 22’sini oluşturan katkı payını askıya aldı. Ayrıca İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya ve İrlanda parlamentoları hükümetlerine Filistin’i tanımaları yönünde çağrı yaptı.
- 2014 yılında, Çekya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Romanya ve Kıbrıs’ın ardından İsveç, Avrupa Birliği üyesi olarak Filistin’i resmen tanıyan ilk ülke oldu.
- 2015 yılında Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) katıldı ve işgal altındaki topraklarda gerçekleştirilen askerî operasyonlara ilişkin soruşturmaların yapılmasına izin verildi. Aynı yıl Vatikan da Filistin Devleti’ni tanıdı.
- 2016 yılında BM Güvenlik Konseyi, 2334 sayılı kararı kabul ederek işgalci İsrail rejiminden, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında tüm yerleşim faaliyetlerini derhâl ve tamamen durdurmasını talep etti.
- Bu kararda, 4 Haziran 1967 sınırlarında, Kudüs dâhil olmak üzere, tarafların müzakereler yoluyla üzerinde mutabakata vardıkları değişiklikler dışında herhangi bir sınır değişikliğinin tanınmayacağı vurgulandı.
- 2017 yılında ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etti ve ABD Dışişleri Bakanlığı’na büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma talimatı verdi.
Aynı dönemde BM Genel Kurulu, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını teyit eden bir karar kabul etti. Bu karar 176 ülkenin desteğini alırken, ABD ve İsrail’in yanı sıra beş ülke karşı oy kullandı ve dört ülke çekimser kaldı.
- 2020 yılında Trump, Filistin Devleti’nin kurulma ihtimalinden söz etti; ancak bunun, Filistinlilerin onun “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırdığı planın şartlarını kabul etmelerine bağlı olacağını belirtti.
- Mayıs 2024’te, BM Genel Kurulu, 143 oyla Filistin’in BM’ye tam üyelik başvurusunu destekleyen bir kararı kabul etti.
Aynı dönemde Norveç, İrlanda ve İspanya Filistin Devleti’ni tanıdıklarını açıkladı; bir ay sonra Slovenya da onlara katıldı. Böylece Filistin’i tanıyan ülke sayısı, BM’nin 193 üyesinden 148’ine ulaştı.
- Temmuz 2024’te, Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığının yasa dışı olduğuna hükmetti ve işgale derhal son vermesi, yerleşim faaliyetlerini durdurması, yerleşimcileri Filistin topraklarından çıkarması ve tazminat ödemesi gerektiğini açıkladı.
- Eylül 2024’te, BM Genel Kurulu, İsrail’den 12 ay içinde Filistin topraklarındaki işgaline son vermesini talep etti.
- 2025 yılında, Fransa, Filistin Devleti’ni tanıma taahhüdünü resmen açıkladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bunun “siyasi bir zorunluluk” olduğunu vurguladı.
- 21 Eylül 2025’te, Suudi Arabistan ve Fransa’nın eş başkanlığında düzenlenen sözde “İki Devletli Çözüm Konferansı” öncesinde İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz de Filistin Devleti’ni tanıdıklarını ilan ettiler.
Filistin Devleti’nin Fiili Adım Olmadan Tanınmasında Siyasi Gösteri Tsunamisi
Ancak, Filistin Devleti'nin tanınmasına yönelik bu uzun süreci incelediğimizde, akla gelen önemli soru şudur, Bu süreç şimdiye kadar ne fayda sağlamış ve neden fiiliyatta Filistin devletinin kurulmasına yol açmamıştır?
Arap-Amerikan Üniversitesi’nde diplomasi profesörü olan Delal Arikat, bu konuda yaptığı açıklamada, Filistin devleti'nin tanınmasına yönelik uluslararası tutum değişikliğinin gerçek anlamda bir zafer olarak nitelendirilemeyeceğini belirtti.
Ona göre bu, ancak Gazze’deki Filistinlilerin İsrail’in soykırım suçlarından kurtarılması ve bu rejimin Batı Şeria’yı tamamen yutmasının engellenmesi için ciddi ve acil adımlar atıldığında bir başarı sayılabilir. Arikat, El-Cezire’ye verdiği demeçte şunları ifade etti: “İsrail’e silah satışının durdurulması ve bu rejimle siyasi, ticari ve güvenlik ilişkilerinin kesilmesi, Filistin devletini tanıyan ülkelerin atması gereken ilk adımlar olmalıdır.”
Filistinli akademisyen ayrıca, bu ülkelerin yalnızca şiddet yanlısı olanlar değil, tüm Siyonist yerleşimcilere vize vermeyi durdurmaları ve uluslararası mahkemeler tarafından Siyonist liderler hakkında çıkarılan, aralarında tutuklama emirlerinin de bulunduğu kararlara bağlı kalmaları gerektiğini açıkladı.
Arikat sözlerine şöyle devam etti: “Filistin devleti'nin tanınması, aynı zamanda Fransa’yı, Filistinlilerin doğal hakkı olan kendi kaderini tayin etme hakkını gerçekleştirme konusunda büyük bir sorumluluk altına sokmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur, Filistin için bu diplomatik tsunami, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki vahşi saldırıları devam ederken gerçekleşmektedir. Bu da, böyle bir devletin fiilen kurulmasına yönelik adımlar atılmadığı sürece, Filistin devletinin tanınmasının anlamsız ve boş bir girişim olacağı anlamına gelir.
İngiltere Parlamentosu üyesi ve İşçi Partisi’nin eski lideri Jeremy Corbyn de bu konuda yaptığı açıklamada, Filistin devleti'nin tanınmasının Filistinlilerin mücadelesinde önemli bir adım olduğunu, ancak Gazze ve Batı Şeria’daki gelişmeler karşısında ABD’nin tutumunu değiştirmesi için daha fazla baskı yapılması gerektiğini söyledi.
Corbyn, “Filistin devletinin tanınmasından sonra, Fransa ve İngiltere’nin İsrail’e silah teminini ve istihbarat düzeyinde hizmet vermeyi durdurmaları gerekmektedir. Aksi halde, Filistin devletinin tanınmasına ilişkin aldıkları tutum değerini yitirecektir.” diye sözlerine ekledi.
İngiliz milletvekili ayrıca, Filistin devletini tanıma kararı alanların, Filistinlilerin korunması, onlara gıda ve ilaç temini ve Filistin’i destekleyen küresel hareketlerin garanti altına alınması için daha fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini belirtti. Böylece, ABD, İsrail, Macaristan, Almanya ve tarihin yanlış tarafında duran diğer ülkeler baskı altına alınabilir.
Corbyn son olarak, “Tüm bunlara rağmen, Trump’ın yakın gelecekte tutumunu değiştirmesini bekleyemeyiz. Gazze’nin bombalanmasına ve Batı Şeria’nın İsrail tarafından yıkıma uğratılmasına tanık olmasına rağmen, İsrail’i desteklemeye devam etmekte ve dünya kamuoyunun baskısı altında Filistin’i destekleyen ani bir tavır alması olası görünmemektedir.” ifadesini kullandı.