Güvenlik Konseyi'nin İran'a Yönelik Kararları Neden Artık Eskisi Kadar Önemli Değil?


Güvenlik Konseyi'nin İran'a Yönelik Kararları Neden Artık Eskisi Kadar Önemli Değil?

BMGK’nin İran’a yönelik aldığı kararlar,ikincil yaptırımlara meşruiyet kazandırmak için kullanılan hukuki bir araçtı; ancak aradan geçen yıllar ve ABD’nin tek taraflı “azami baskı” politikası gölgesinde, bu kararlar eski önemini kaybetmiş durumdadır

Tesnim Haber Ajansı - Birkaç gün önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, üç Avrupa ülkesinin “tetik mekanizması”nı (Snapback) aktive etmesi nedeniyle, İran’a yönelik BM yaptırımlarının kaldırılmasının devamı için önerilen tasarıyı kabul edemedi.
Bu durum, 28 Eylül sabahına kadar yeni bir karar alınmazsa, BM’nin geçmişte İran’a karşı aldığı yaptırım kararlarının otomatik olarak yeniden yürürlüğe gireceği anlamına geliyor.
Bu kararlar, 1696 (2006), 1737 (2006), 1747 (2007), 1803 (2008), 1835 (2008) ve 1929 (2010) numaralı altı karardır. 2006 ile 2010 yılları arasında kabul edilen bu kararlar, İran’ın nükleer ve füze programını sınırlamayı amaçlıyordu.

Neden Bu Kararların Önemi Azaldı?


Ancak bu kararların geri dönüşü, artık ilk kabul edildikleri dönemdeki kadar önemli değil. Bunun nedeni, küresel şartların değişmesi, kararların sınırlı niteliği ve özellikle de 2018’de ABD’nin KOEP'ten (nükleer anlaşma) çekilmesinin ardından tek taraflı Amerikan yaptırımlarının zaten devam ediyor olmasıdır.
Gerçekte, Batılı ülkeler özellikle ABD, bu kararların yeniden yürürlüğe girmesinden, İran ekonomisinde yalnızca psikolojik bir şok yaratmanın ötesinde başka bir fayda elde etmeyecekler.
2006-2010 yılları arasında ABD için bu kararların önemi, İran'a karşı iç yaptırım yasalarıyla oluşturmayı amaçladığı baskılara hukuki bir başlık ve şekil verebileceği görünür bir hukuki meşruiyet yaratmayı amaçlamış olmasıdır.
O dönemde, bu kararların kabulü, İran'a karşı uluslararası bir mutabakat duygusu yaratmak ve ABD'nin ikincil yaptırımlarının diğer ülkelerin yargı yetkisine tecavüz olarak değil, İran'a karşı uluslararası hukukun uygulanmasının bir aracı olarak görülmesini sağlamak için gerekli görünüyordu.
Bu bağlamda, özellikle Haziran 2010'da kabul edilen 1929 sayılı Karar kritik öneme sahipti. Çünkü ABD’nin bugün uyguladığı mevcut yaptırım rejiminin temeli bu karara dayandırılıyor. Şu anda İran'a karşı etkili yaptırımlar olarak adlandırılan tüm tek taraflı yaptırımlar (enerji ve finansal yaptırımlar), aslında bu kararda oluşturulan hukuki altyapıya dayanarak uygulanmıştır.

ABD'nin Mevcut Niyetleri ve Öncekinden Farklılıkları

Ancak 2018 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin KOEP’ten (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) çekilmesi, artık yaptırımların uygulanması için bu tür yüzeysel teamüllere ihtiyaç duymadığını ve ikincil yaptırımlar konusundaki kendi yasalarını zorlayıcı bir şekilde diğer ülkelere dayatmaya hazır olduğunu gösterdi.
Aslında 2018’den itibaren ABD, İran ekonomisinin kilit sektörlerine yönelik yaptırımlarını, petrol ihracatı, bankacılık sistemi (örneğin SWIFT erişiminin kesilmesi) ve petrokimya sanayi, uygulamaya koyarken, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a karşı tüm yaptırım kararları askıya alınmış durumdaydı.
Dolayısıyla, Güvenlik Konseyi yaptırımlarının geri dönüşünü etkisiz kılan nedenlerden biri de budur: Bu yaptırımlar bugün, varlıklarının temel gerekçesini kaybettikleri için adeta varoluşsal bir kaygı ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, başlangıçtaki psikolojik baskılar dışında İran’ın mevcut ekonomik baskıları üzerinde ilave bir etkide bulunamazlar.

BM Yaptırımlarının Niteliği

BM Güvenlik Konseyi kararlarının niteliği de geri dönüşlerinin sınırlı ekonomik etki yaratmasının bir başka nedenidir. Bu kararlar çoğunlukla yayılmanın önlenmesine odaklanmakta ve İran’ın nükleer ve füze programlarını sınırlandırmayı hedeflemektedir; doğrudan petrol ihracatı veya mali transferler gibi ekonomik sektörleri hedef almamaktadır.


Buna karşılık, ABD’nin 2018’den bu yana uyguladığı ikincil yaptırımlar doğrudan kilit ekonomik sektörleri hedef almış ve ciddi mali ve ticari baskılar oluşturmuştur. İran ise bu baskılara karşı yaptırımları aşmak için yaratıcı yöntemler geliştirmiştir. Petrol ticaretinde gayriresmî ağların kullanılması, bölgesel aracılarla işbirliği ve SWIFT’ten bağımsız finansal kanalların oluşturulması, İran’a özellikle Çin’e yönelik olmak üzere petrol ihracatının bir kısmını sürdürme imkânı vermiştir. Son raporlar, İran’ın 2023 ve 2024 yıllarında kayda değer miktarda petrol ihraç edebildiğini ve bunun ülkenin yaptırımlara karşı ekonomik esnekliğini gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Küresel Uzlaşıdaki Farklılık

Mevcut koşullarda küresel uzlaşının olmaması da BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarının geri dönüşünü etkisiz kılmaktadır. 2006-2010 döneminde, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan Çin ve Rusya yaptırımlara görece uyum göstermişti. Ancak 19 Eylül 2025’teki oylamada bu iki ülke, Pakistan ve Cezayir ile birlikte yaptırımların kaldırılmasının devamına olumlu oy verdiler ve Avrupa üçlüsünün girişimini yasa dışı olarak nitelendirdiler.


Bu uzlaşı eksikliği, BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarının etkin uygulanmasını zayıflatmaktadır. Zira en büyük İran petrol alıcısı olan Çin, Tahran ile ekonomik işbirliğini sürdürecektir. Ayrıca Çin ve Rusya, “tetik mekanizmasının” işletilmesini tanımadıklarını açıkladıkları için fiilen BM yaptırım komitesinin oluşum sürecini sekteye uğratabilir veya rayından çıkarabilirler.
2018’den bu yana ABD’nin “maksimum baskı” yaptırımlarını yönetme konusunda İran’ın deneyimi, ülkenin ekonomik esnekliğini göstermektedir. İç sanayilerin geliştirilmesi, tarım ve sanayi üretimi gibi alanlarda artan kendine yeterlilik ve Çin, Rusya ile Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleri gibi ülkelerle ilişkilerin güçlendirilmesi, İran’ın yaptırımların etkilerini kısmen dengelemesini sağlamıştır.
Her ne kadar BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarının geri dönüşü kısa vadede döviz kuru dalgalanmaları gibi psikolojik sarsıntılar yaratabilse de, bu etkiler ekonomik politikalarla kontrol altına alınabilir.

En Çok Okunan İran Haberler
En Önemli İran Haberler
En Çok Okunan Haberler