Pezeşkiyan Doha Zirvesi’nde: İsrail’in Katar’a Saldırısı Çaresizlikten Kaynaklandı
İran Cumhurbaşkanı, İslam ve Arap ülkeleri liderlerinin olağanüstü toplantısında yaptığı açıklamada, “Siyonist rejim ve onun destekçileri bilsinler: Doha’ya saldırı güç göstergesi değil, aksine umutsuzluk ve çaresizlikten kaynaklanmıştır. Konumundan emin olan bir rejim, müzakerecileri bombalamaya ihtiyaç duymaz.” ifadesini kullandı.
Tesnim Haber Ajansı - İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, dün öğleden sonra, 15 Eylül 2025 Pazartesi günü, Katar’ın Doha kentinde Siyonist rejimin suçlarına karşı ortak bir tutum belirlemek amacıyla düzenlenen İslam ülkeleri ve Arap Birliği liderlerinin olağanüstü toplantısında yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Siyonist rejim egemenliğimize, onurumuza ve geleceğimize savaş ilan etmiştir. Biz de karşılık olarak şunu ilan ediyoruz: Yılmayacağız, dağılmayacağız ve susmayacağız. Gazze’nin küllerinden adalet yükselecektir. Doha, Beyrut, Tahran, Şam ve Sana’a’da yıkılan binaların enkazından yeni bir düzen doğacaktır; bu düzen riyakârlığa değil, İslami birliğe, siyonist üstünlükçülüğe değil, insani eşitliğe dayanacaktır.”
İran Cumhurbaşkanının konuşma metni aşağıdaki şekildedir:
Bismillahirrahmanirrahim
“Değerli kardeşim, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Es-Sani’ye bu toplantıyı düzenlediği için teşekkür ediyorum. İslam ülkelerinin cumhurbaşkanları ve devlet başkanları, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
9 Eylül 2025'te Katar'a yönelik küstahça saldırı, Siyonist rejim tarafından önceden planlanmış bir eylemdi ve Gazze’deki soykırımı sonlandırma çabalarını boğmayı amaçlıyordu. Bu saldırı, diplomasiyi hedef alan bir suçtan ötedir; Bu, artık hukukun değil askeri gücün belirleyici olduğunun alenen ve utanmazca ilan edilmesidir. Ne yazık ki, Tel Aviv’i yöneten teröristler, Haziran 2025’te diplomasiyi benzer biçimde hedefleyen ihanetten ve İran'a karşı başlatılan işgalci savaştan aldıkları dokunulmazlık hissiyle daha da pervasızlaşmışlardır.
Geçen haftaki Doha saldırılarının herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde saf terörizm olduğunu ve bunun, Tel Aviv rejiminin her türlü etik ve hukuki sınırı kaldırdığının kanıtı olduğunu vurgulamalıyız.
Ancak bu noktaya nasıl geldiğimizi net olarak konuşalım. Bu saldırı bir boşluktan doğmadı; onlarca yıldır bazı Batılı güçlerin sağladığı dokunulmazlığın kaçınılmaz sonucudur. Dünya uzun süre bu rejimin etrafında bir korunma kalesi inşa edildiğini gördü; bu koruma, ABD vetoları, Avrupa ticari anlaşmaları ve ulusal ile uluslararası adalet mekanizmalarının felç edilmesiyle tuğla tuğla örüldü.
Son iki yılda Gazze, insanlığın vicdanını sarsan korkunç suçlara maruz kaldı. Bugün Gazze yanıyor: iki yıldan kısa bir sürede 64 binden fazla Filistinli şehit edildi; çocuklar açlıktan ölüyor ve dünya sadece seyre dalıp kınama ifadeleriyle yetiniyor. Uluslararası Adalet Divanı, rejimin eylemlerinin soykırım teşkil ettiğine hükmetmiş olsa da, öldürme makinesi faaliyetlerini sürdürmekte ve şimdi saldırılarını Katar topraklarına da genişletmiştir.
Biz karşı karşıya olduğumuz tehlikeli yolu tanımamız gerekmektedir. Siyonist rejim 2025 yılında birkaç Müslüman ülkeyi bombalamış durumdadır. Bu rejimin her saldırısı “meşru müdafaa” kisvesiyle gerekçelendirilmekte ve Batılı ülkelerin çifte söylemleri ve içi boş kınamaları her seferinde takip edilmektedir.
Ayrıca, bu suçları mümkün kılan işbirlikçilerin adını anmalıyız. Bir parya rejim her koşulda silah, finansman ve diplomatik destek aldığında, hiçbir sınır tanımamayı öğrenir. Vetolar ve çifte standartlar uluslararası sistemi felç ettiğinde, dokunulmazlık çürük bir hastalık gibi yayılır. Tarih, bu saldırıyı destekleyenlerin günahlarını kaydedecektir.
Filistin halkına ve adalete inanan herkese iki borcumuz vardır: açık sözlülük ve eylem.
Açıkça şunu söylemek gerekir ki, Siyonist rejimin işlediği suçlar münferit hatalar değildir; bunlar, ABD ve bazı Batılı ülkelerin suç ortaklığıyla pekiştirilen bir hakimiyet, temizlik ve korkutma doktrininin, etnik temizlik, yayılmacılık ve saldırganlık stratejisinin bir parçasıdır.
Ama eylem cephesinden bakıldığında, kelimeler soykırımı sona erdirmeye yetmez. Saldırganı izole etmeliyiz, silahlandırma ve finansmanını kesmeliyiz ve liderlerini adalet önünde hesap vermeye zorlamalıyız.
Bununla birlikte bu tedbirler etkili bir birlik olmadan sonuç vermeyecektir. Siyonist rejim, bizim arasındaki rekabetler ve çelişen öncelikler üzerine bahis oynamıştır.
Doha’ya yapılan saldırı birçok yanlış hesap ve zihniyeti altüst etti ve gösterdi ki Tel Aviv rejiminin saldırılarından hiçbir Arap veya Müslüman ülke muaf değildir. Yarın hangi başkent sırası olacağı belli olmaz. Seçim nettir; birlikte birleşmeliyiz.
Siyonist rejim ve onun destekçileri bilsinler: Doha’ya yapılan saldırı güç gösterisi değil, umutsuzluk ve çaresizlik sonucuydu. Kendine güvenen bir rejim, müzakerecileri bombalamaya ihtiyaç duymaz. Siz her sınırı aştınız; her mantığı ve kanunu görmezden geldiniz; her medeni davranış ilkesini ihlal ettiniz; ancak istemeden başka önemli bir sonucu da beraberinde getirdiniz: İslam ümmetinin ortak iradesini uyandırdınız. Sizin mağduriyeti ve mazlumiyeti göstermeye yönelik çabalarınız artık eskimiş ve etkisiz hale gelmiştir. Dünya görüyor, kaydediyor ve hatırlıyor.
Siyonist rejim egemenliğimize, onurumuza ve geleceğimize savaş ilan etmiştir. Biz de karşılık olarak ilan ediyoruz: Korkmayacağız, dağılmayacağız ve susmayacağız. Gazze’nin küllerinden adalet yükselecektir. Doha, Beyrut, Tahran, Şam ve Sana’a’da yıkılan binaların enkazından yeni bir düzen doğacaktır; bu düzen riyakârlığa değil, İslami birliğe; Siyonist üstünlükçülüğe değil, insan kardeşliğine ve eşitliğine dayanacaktır. Saldırganların cezalandırılması ve hesap vermeye zorlanması başlatılmalıdır.”