İslami: İran, NPT ve Uluslararası Hukuk Çerçevesindeki Meşru Haklarından Vazgeçmeyecektir
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) 69. Genel Konferansı’nda yaptığı konuşmada; İran’ın baskılara boyun eğmeyeceğini ve NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması) ile uluslararası hukuk kapsamındaki meşru ve tartışmasız haklarından asla geri adım atmayacağını vurguladı.
Tesnim Haber Ajansı- İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) merkezinde yaptığı konuşmada İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer konulardaki temel tutumlarını açıkladı.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami'nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun 69. Genel Konferansı'ndaki konuşmasının tam metni aşağıdaki gibidir:
Sayın Başkan,
Değerli katılımcılar,
Öncelikle heyetimizin her türlü desteğini ve işbirliğini sağlayacağımızı belirtmek isterim.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bugün çok kritik bir tarihi dönemeçte bulunmaktadır. NPT’nin (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması) ve uluslararası hukukun bütünlüğü, İsrail rejimi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin saldırgan eylemleri nedeniyle ciddi bir tehdit altına girmiştir.
13 Haziran 2025 Cuma sabahı, İsrail rejimi büyük bir suç işleyerek İran’a askeri saldırıda bulundu. Bu saldırı, Yönetim Kurulu’nun kararından sadece birkaç saat sonra gerçekleşti ve UAEK'nın denetimi altındaki İran nükleer tesislerini hedef aldı. Bu saldırı sırasında nükleer bilim insanlarımız, üst düzey askeri komutanlarımız ve aileleri şehit edilip yaralanırken, binlerce sivil vatandaşımız da hedef alındı. Ayrıca milletimize ağır mali kayıplar dayatıldı. 22 Haziran 2025’te ise, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve NPT’nin emanetçisi olan Amerika Birleşik Devletleri, tamamen yasa dışı bir şekilde bu saldırıya katıldı. Bu eylem uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Şartı’na ve UAEK'nın tüzüğüne açıkça aykırıdır. ABD de UAEK'nın denetimi altındaki İran tesislerine saldırarak İran’ın nükleer endüstrisine ağır zararlar verdi.
Elbette, bütün dünya şahit oldu ki İran İslam Cumhuriyeti’nin onurlu silahlı güçleri bu suçluların heybetini ve kuvvetini paramparça etti; İsrail rejimine ve Amerika’ya karşı güçlü, sarsıcı ve unutulmaz karşılıklar verildi ve açıktır ki eğer bir daha böyle bir hataya kalkışırlarsa çok daha ağır karşılıklarla karşılaşacaklardır.
İran’ın düşmanları bilmelidir ki nükleer bilim ve teknoloji, nükleer bilgi ve endüstri İran’da köklüdür; bunlar askerî operasyon, suikast ve saldırı ile ortadan kaldırılamaz. Siyonist soykırımcı ve çocuk katili rejimin işlediği bu hain eylemlerin hedefi yalnızca İran’ın nükleer tesislerini tahrip etmek değil, her zaman diplomasinin ve barışın yolunu da yok etmektir. Oysa bu rejim NPT’ye dâhil olmamış, nükleer silahlardan arındırılmış bir Ortadoğu’nun gerçekleşmesine engel teşkil etmiş ve aynı zamanda nükleer silahlarını daha da geliştirmeye devam etmektedir. Ne yazık ki bu tür eylemler, bazı Batılı ülkelerin desteğiyle veya en azından sessizliğiyle yapılmaktadır.
Sayın Başkan,
Bu saldırgan eylem, UAEK tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir girişim olup açıkça Birleşmiş Milletler Şartı’nın Madde 2(4)’ü, Genel Kurul’un 3314 (1974) sayılı kararı uyarınca saldırının yasaklanması ile müdahale etmeme ilkesi ve devletlerin egemenliğine saygı ilkesine aykırıdır; bu ilkeler 1945 sonrasında kurulan uluslararası düzenin temelini oluşturuyordu. Ayrıca, ABD ve İsrail’in bu saldırgan eylemi, bu Genel Kurul kararlarından birçok hükmü ihlal etmiştir; bunların arasında 443, 444, 533 sayılı kararlar, Karar 13 (2009) ile 381 (1981) sayılı kararın 1., 3., 4. ve 10. paragrafları ve UAEK'nın 409 sayılı kararı bulunmaktadır. Güvenlik Konseyi de 487 (1981) sayılı kararıyla Ajans denetimindeki nükleer tesislere yönelik saldırıları yasa dışı ilan etmiştir.
[17:50, 15/09/2025] +90 555 227 50 47: Gördüğümüz şey yalnızca İran’a yönelik bir suç ve alçakça eylem değildir; aynı zamanda kurumun güvenilirliğine ve denetim sisteminin bütünlüğüne yönelik doğrudan bir ihlaldir. Buna rağmen Yönetim Kurulu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi her biri olağanüstü toplantılar düzenlemiş olmakla birlikte, ABD’nin siyasi baskısı sonucunda bu suçu işleyenlere karşı kararlı bir tutum ortaya konulamamıştır. Bu durumda şu soruyu sorma hakkımız doğmaktadır. Eğer UAEK denetimindeki nükleer tesisler cezasızlıkla saldırıya uğrayabiliyorsa peki denetim sisteminin değeri nedir? Eğer samimi ve iyi niyetli işbirliğinin karşılığı bilim insanlarının ve masum ailelerinin suikastı, kör askeri saldırılar ve UAEK denetimindeki nükleer tesislerin bombalanması ise, o zaman şeffaflığın ne anlamı kalır?
Sayın Başkan,
İran’ın UAEK ile işbirliği kapsamlı ve düzenli olmuştur. Saldırıdan önce yayımlanan Genel Müdür raporu (GOV/2025/25), içeriğiyle ilgili ciddi çekincelerimize rağmen, İran’ın denetim altındaki yükümlülüklerini ihlal ettiğine veya nükleer maddelerde herhangi bir sapma olduğuna dair herhangi bir kanıt sunmamaktadır. UAEK raporu açıkça İran’da nükleer silah geliştirme programına dair hiçbir kanıt olmadığını teyit etmiştir. Ne yazık ki, Genel Müdür, sözde kapsamlı raporunda, 2015 yılındaki “nihai değerlendirme”ye ve Yönetim Kurulu’nun GOV/2015/72 sayılı kararına tek bir atıf bile yapmamıştır. Bu karar, geçmişteki tüm konuların yasal ve açık bir şekilde kapatıldığını belirtmektedir. Sanki UAEK bu kararı tamamen görmezden gelmiştir; oysa UAEK, İran’a doğrulama faaliyetleriyle ilgili gönderdiği bir yazıda bu karara atıfta bulunmuştur. Eğer bu yaklaşım profesyonel ve tarafsız değilse, o zaman buna ne denir?
Resmî yazışmalarımıza ve İran’ın denetim altındaki nükleer tesislere yönelik saldırıların kesin bir şekilde kınanması talebimizi içeren INFCIRC/1301 kaydına rağmen, Ajans bu yasa dışı eylemleri kınamamış ve denetim sisteminin bütünlüğünü koruyup tüzük görevini yerine getirememiştir. Bu sessizlik ve eylemsizlik, Ajans tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
Sayın Başkan,
Genel Müdürün son raporu, ABD ve İsrail rejimi tarafından Ajans denetimindeki İran tesislerine karşı doğrudan yapılan saldırgan eylemler sonucunda denetim ve doğrulama faaliyetlerinin askıya alındığını teyit etmektedir. Bu nedenle vurgulanmalıdır ki, denetimlerin ve doğrulama faaliyetlerinin askıya alınmasının temel nedeni, ABD ve İsrail tarafından İran’ın nükleer tesislerine karşı yasadışı güç kullanımıdır. Güvenlik kaygıları ve bu askeri saldırılar nedeniyle ortaya çıkan belirgin değişen güvenlik ortamına yanıt olarak Meclisimiz, nükleer denetim bağlantılı faaliyetlerin askıya alınmasını onaylamıştır. Bu karar NPT’den çekilme anlamına gelmemektedir. İran hâlâ bu antlaşmanın bir üyesidir; ancak ulusun ve nükleer tesislerin güvenlik endişeleri giderilip yeni düzenlemeler sağlanana dek Ajans ile işbirliğinin sürdürülmesi yeni mekanizmalar çerçevesinde takip edilecektir. Bu durum NPT’den çıkış anlamına gelmemektedir; İran hâlen bu antlaşmanın tarafıdır. Ancak UAEK ile işbirliğinin devamı, milletimizin ve nükleer tesislerimizin güvenlik kaygılarının giderilmesinden sonra, yeni düzenlemeler çerçevesinde sürdürülecektir.
Şu gerçeği kabul etmek gerekir ki, ülkemin yaşadığı durum nükleer denetim rejimi tarihinde eşi benzeri görülmemiştir. Nükleer Denetim Anlaşması, saldırıların ve nükleer tesislere yönelik sürekli tehditlerin ardından ortaya çıkan böylesi kritik şartlarda etkileşimin nasıl devam edeceğini öngörmemektedir. Bu nedenle, özellikle nükleer tesislerin ve çalışanlarının güvenliği ile emniyetinin sağlanmasına ilişkin olarak, denetimlerin uygulanmasına dair yeni bir tanım geliştirilmesi ve üzerinde mutabık kalınması gerekmektedir. UAEK ile İran arasında son dönemde varılan mutabakat, tam da bu istisnai ve benzeri görülmemiş koşulların yönetilmesi için tasarlanmıştır.
Sayın Başkan,
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP), özellikle uluslararası toplum için diplomasinin bir başarısı olarak değerlendirilebilirdi. İran, Amerika Birleşik Devletleri’nin KOEP’ten tek taraflı çekilmesi ve yasa dışı yaptırımları geri getirmesinden sonra dahi, bir yıl boyunca ve hatta daha fazlasında bu anlaşmayı tamamen uygulamaya devam etti. Bu durum, Genel Direktör’ün aralıksız 15 raporunda da teyit edilmiştir. Buna karşılık, Batılı taraflar hiçbir zaman taahhütlerini yerine getirmemiştir. Uluslararası hukuka göre, taahhütlerini yerine getirmeyen bir taraf, aynı anlaşma veya antlaşmada karşı tarafın taahhütlerini yerine getirmesini talep etme hakkına sahip değildir. Ancak bugün, KOEP’in sona erme tarihi olan 18 Ekim 2025 yaklaşırken, üç Avrupa ülkesinin sözde “snapback” mekanizmasını yasa dışı ve temelsiz bir şekilde devreye sokma girişimleriyle karşı karşıyayız. Bu çok taraflı mekanizmaların içeriksel ve usul bakımından kötüye kullanımı yalnızca yasa dışı değildir, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü ve 2231 sayılı karar ile KOEP’in metnini alenen hiçe saymak anlamına gelmektedir. KOEP taahhütlerini hiçbir zaman yerine getirmemiş ve İran halkına karşı sorumlu durumda olan üç Avrupa ülkesi, kendilerini suçlu konumundan kurtarıp İran’dan alacaklı gibi davranmaya kalkışamazlar. Onlar, verdikleri sözleri tutmamakla ve kriz yaratmakla tanınmaktadır. Üç Avrupa ülkesinin, BM Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararına göre kaldırılmış olan kararların yeniden yürürlüğe konulmasına yönelik her türlü çabası hükümsüz ve hukuki geçerlilikten yoksundur. 2231 sayılı karar, belirlenen takvime uygun olarak 18 Ekim 2025 tarihinde kesinlikle sona ermelidir.
İran, baskılara boyun eğmeyecek ve NPT ile uluslararası hukuk çerçevesindeki tartışmasız ve meşru haklarından vazgeçmeyecektir. Uluslararası toplumu, bu açık çelişkilere karşı çıkmaya ve egemenlik, güç kullanmama ve ihtilafların barışçıl yollarla çözülmesi ilkelerini desteklemeye davet ediyoruz. Uluslararası toplumun, hiç kimsenin hukukun üstünde olmadığını göstermesini istiyoruz. Bununla birlikte, İran diplomatik ve siyasi çözümlere inansa da siyasi, psikolojik ve askeri baskılara asla boyun eğmeyecektir. İran'ın şerif milleti, haklarını elde etme konusunda kararlı ve birlik içindedir.
Sayın Başkan,
BM Şartı’nın ilkelerini savunarak bu eşi benzeri görülmemiş meydan okumaya karşı duran ve tarihin doğru tarafında yer alan üyelere içtenlikle teşekkür ediyoruz. Ancak, bazı Güvenlik Konseyi üyelerinin saldırgan eylemlerini göz ardı edemeyiz. Bu eylemler, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejiminin itibarına ağır bir darbe vurmuş ve Ajans’ın geleceği üzerine karanlık bir gölge düşürmüştür.
Sayın Başkan,
İran, bu kriz sırasında, suçlu bir borçlu değil, hak sahibi bir mağdur konumundadır ve ilerleme yolu açıktır. İran’ın denetim altındaki nükleer tesislerine yönelik saldırıları kınayın ve uluslararası hukuka saygıyı yeniden tesis edin. İran’ın meşru güvenlik kaygılarını giderin ve UAEK'nın bütünlüğü ile tarafsızlığını geri kazandırın. Bu yönde olmayan her türlü eylem, yalnızca Birleşmiş Milletler Şartı’na ve UAEK tüzüğüne ihanet etmekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası düzenin temellerini aşındırma ve yasa dışılığın normalleşmesi açısından tehlikeli bir emsal oluşturacaktır.
Bu bağlamda, İran, uluslararası topluma hizmet etmeyi amaçlayan bir taslak karar sunmuştur. Bu taslak, tamamen UAEK'nın misyonunun korunmasına dayalıdır, tüzüğüyle tam uyum içindedir ve uluslararası hukukun temel ilkelerine ve Birleşmiş Milletler Şartı’na bağlılığı sağlamaktadır. UAEK üyesi bağımsız birçok ülkenin profesyonel ve ilkeli tutumları dikkate alındığında, tüm üye ülkelerin ortak iradesini temsil eden UAEK Genel Konferansı’nın, nükleer tesislere yönelik bu yasa dışı saldırılara uygun yanıtları almasını beklemekteyiz. Konferans’ın sorumluluğu, bu tür yasa dışı saldırıların normalleşmesine veya meşrulaştırılmasına yönelik her türlü çabaya karşı direnmek ve uluslararası toplumun ortak ve temel ilkelerini ile Ajans’ın tüzük misyonunu kararlılıkla savunmaktır.