Arakçi: Avrupa, Diplomasinin Başarıya Ulaşması İçin Zaman ve Alan Yaratmalıdır


Arakçi: Avrupa, Diplomasinin Başarıya Ulaşması İçin Zaman ve Alan Yaratmalıdır

İran Dışişleri Bakanı, bir makalesinde Avrupa’ya diplomasinin başarıya ulaşması için gerekli zamanı ve alanı sağlaması yönünde tavsiyede bulundu.

Tesnim Haber Ajansı - İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Arakçi, The Guardian gazetesinde yayımlanan makalesinde son gelişmeler, özellikle de Avrupa ile ilişkiler konusunu ele aldı:

Avrupa, yirmi yılı aşkın bir süredir İran'ın barışçıl nükleer programı etrafında oluşturulan yapay ve uzun soluklu krizin merkezinde yer alıyor. Avrupa’nın rolü birçok açıdan, uluslararası alandaki güç ilişkilerinin genel durumunu yansıtmaktadır.

Bir dönem bölgemizde maksimum hedefler peşinde koşan Amerika Birleşik Devletleri’ni dizginlemeye çalışan, ılımlı bir güç konumundaki Avrupa, bugün Washington’un aşırılıklarını kolaylaştıran bir aktöre dönüşmüştür.

Geçtiğimiz hafta üç Avrupa ülkesi (Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya), Birleşmiş Milletler yaptırımlarını İran’a geri getirme sürecini harekete geçirdiklerini duyurdu.

Bu mekanizma, 2015 yılında İran, üç Avrupa ülkesi, ABD, Çin ve Rusya arasında imzalanan nükleer anlaşmanın (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) önemli taahhütlerinin ihlali halinde ceza olarak öngörülmüştü.

Üç Avrupa ülkesinin adımı hiçbir hukuki dayanağa sahip değildir; zira İran’ın nükleer anlaşma çerçevesinde yasal telafi edici önlemler alma sürecine yol açan olaylar zincirini göz ardı etmektedir.

Üç Avrupa ülkesi, Ortak Kapsamlı Eylem Planı'ndan (KOEP) tek taraflı olarak çekilenin İran değil, ABD olduğunu dünyanın unutmasını istiyor.
Ayrıca, üç Avrupa ülkesi sadece kendi taahhütlerini yerine getirmemekle kalmamış, aynı zamanda Haziran ayında İran’a yönelik bombardımanı utanmazca memnuniyetle karşılamışlardır.

Çin ve Rusya’nın da vurguladığı gibi, uluslararası yükümlülüklerin seçici biçimde uygulanması üç ülkenin eylemlerini hükümsüz ve geçersiz kılmaktadır.
Görünürde Britanya, Fransa ve Almanya kinle hareket ediyor gibi görünebilir, ancak gerçekte onlar tamamen bilinçli ve odaklı şekilde tehlikeli bir yolu takip etmektedirler. Bu eylemi, diğer meseleler hakkında müzakere masasında kendilerine bir yer kazandıracağı umuduyla atmaktadırlar.

Bu ise büyük bir hatadır ve kesinlikle onların zararına olacaktır. Başkan Donald Trump, üç Avrupa ülkesini açıkça ikincil oyuncular olarak gördüğünü defalarca göstermiştir. Bu durum, Avrupa’nın geleceği açısından hayati önemdeki meselelerden örneğin Rusya-Ukrayna krizi dışlanmasıyla da açıkça ortadadır.

Washington’un mesajı açıktır: Yer edinmek isteyen üç ülke, koşulsuz sadakatlerini göstermek zorundadır. Beyaz Saray’daki Oval Ofis’te Avrupa liderlerinin Başkan Trump’ın karşısında oturduğu son görüntüler, bu gerçeğin açık bir göstergesidir.

Ancak durum her zaman böyle değildi.
2003 yılında, Avrupa üçlüsü Afganistan ve Irak’a yönelik saldırıların ardından George W. Bush yönetimini dizginlemek amacıyla ortaya çıktığında, İran bu girişimi memnuniyetle karşılamıştı. Ancak müzakereler, Avrupa’nın ne somut ve dikkate değer bir öneri sunabilmesi ne de Washington’a karşı duracak cesareti göstermesi nedeniyle başarısızlığa uğradı.

O dönemde, meslektaşlarım küçük ölçekli uranyum zenginleştirmesi için 200 santrifüjün korunmasını talep etmişti. Fakat bu talep, üç Avrupa ülkesi aracılığıyla dayatılan Amerikan aşırılıklarıyla karşılaştı.

Savaş o dönemde gerçekleşmedi çünkü Amerika, İran’ın doğu ve batı komşularının yasa dışı işgaline hem insani hem de mali açıdan ağır bir bedel ödemişti.

Sekiz yıllık yaptırımlar ve santrifüjler yarışının ardından, bu süreçte ülkem 2005 yılına kıyasla yüz kat artışla 20 bin santrifüj biriktirdi. İki önemli gelişme, benzeri görülmemiş bir diyaloğun yolunu açtı: üç Avrupa ülkesinin ve Amerika’nın İran’daki zenginleştirmeyi zımnen kabul etmesi ve İran’ın Amerika’yı bir müzakere tarafı olarak kabul etmesi.

Bu temel değişiklik, doğrudan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) imzalanmasına yol açtı.
Anlaşma tamamen açıktı: İran’ın zenginleştirme faaliyetlerine yönelik eşi benzeri görülmemiş denetimler ve sınırlamalar karşılığında yaptırımların kaldırılması. Bu formül etkili oldu.

Fakat şimdi, on yıl sonra, neredeyse başlangıç noktasına geri dönmüş bulunuyoruz.
Başkan Trump 2018’de Amerika’nın KOEP’teki katılımını sonlandırdı ve tüm yaptırımları yeniden yürürlüğe koydu. Bu da aslında önlenebilir olan bir dizi olayı tetikledi.

”Katılımın askıya alınması” ifadesini özellikle kullanıyorum, çünkü KOEP bir eylem planıdır, bir antlaşma değildir ve bu nedenle çekilme maddesi bulunmamaktadır.
Başlangıçta ve bu tarihi anlaşmanın bozulmasına tepki olarak, üç Avrupa ülkesi büyük bir endişe duydu ve bu durumu telafi edeceklerine söz verdiler. Onlar, “Nükleer programla ilgili yaptırımların kaldırılması ve İran ile ticari ve ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesi bu anlaşmanın temel unsurlarını oluşturmaktadır” şeklinde açıkça itirafta bulundular.

Fransa Maliye Bakanı kararlı bir üslupla Avrupa’nın bir “bağımlı” olmadığını ilan ederken, diğer Avrupalı liderler “stratejik özerkliklerini vurguladı ve bu özerkliğin İran ile ticaretin devamını garanti edeceğini, halkıma vaat edilen menfaatlerin petrol ve gaz satışları ile etkili bankacılık işlemleri dahil hayata geçirileceğini güvence altına aldılar.

Ancak bu vaatlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Gerçekte, eğer üç Avrupa ülkesi İran’a verdikleri çok sayıdaki taahhütlerden yalnızca birini tespit ve ispat edebilirse, İran memnuniyetle otomatik yaptırımların geri dönmesini öngören Snapback mekanizmasını takip etme hakkından tamamen feragat edecektir.

Avrupa kendi taahhütlerini yerine getirmemişken, İran’ın tek taraflı olarak tüm kısıtlamaları kabul etmesini beklemektedir.
Bu anlayışla, üç Avrupa ülkesi, diplomatik müzakerelerin eşiğinde, Amerika’nın Haziran ayında ülkemize yönelik saldırısını kınamaktan kaçındı. Ancak şimdi, İran’ın müzakereyi reddettiğini iddia ederek Birleşmiş Milletler yaptırımlarını talep etmektedirler.

Meslektaşlarıma üç Avrupa ülkesinde defalarca uyardığım gibi, onların oyunu istedikleri sonucu doğurmayacaktır. Aksine, bu durum yalnızca üç ülkenin gelecekteki diplomatik süreçlerden dışlanmasına yol açacak ve bu da Avrupa’nın genel itibarı ve küresel konumu açısından geniş çaplı olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Her ne kadar üç Avrupa ülkesinin tamamen farklı aktörlere dönüştüğünü bilsek de, hâlâ dürüst bir diyaloğa duyulan zaman ve acil ihtiyaç söz konusudur. Bu diyalog, KOEP’e katılımın gerçek anlamının netleştirilmesiyle başlamalıdır. Bu konu, iyi niyetle birlikte, bu anlaşmanın hükümlerini etkinleştirmenin temel ön şartıdır.

Üç ülkenin, temel direği İran’da uranyum zenginleştirme olan bir anlaşmaya katıldıklarını iddia etmeleri, aynı zamanda İran’dan bu yeteneğinden vazgeçmesini istemeleri hiçbir mantığa sığmamaktadır.

Uluslararası hukuk tarafından korunan İran’ın nükleer tesislerine yönelik yasa dışı askeri saldırıları alenen desteklemek Almanya Şansölyesi’nin pervasızca yaptığı gibi asla katılım anlamına gelemez.
İran halkı, bu tür yasa tanımaz davranışlarla karşı karşıya kalırken, tekrarının önlenmesi için teminatlar talep etmektedir. Buna rağmen İran, hâlâ diyaloğa ve diplomasiye hazırdır.

Mevcut kaybettiren oyundan çıkmak için, üç Avrupa ülkesi yıkıcı rotalarını değiştirmelidir; bu, İran’ı memnun etmek için değil, kendi çıkarları içindir; Çünkü kendi güvenlik çıkarlarını bir dosyada feda etmek, onlara diğer meselelerde hiçbir konum kazandırmayacaktır.

İran, yaptırımların kaldırılması karşılığında sıkı denetimler ve zenginleştirmede sınırlamalar içeren gerçek ve kalıcı bir anlaşma yapmaya hazırdır.
Eğer bu kısa fırsat penceresi rotayı değiştirmek için kaçırılırsa, sonuçları bölge ve ötesi için eşi benzeri görülmemiş ölçüde yıkıcı olacaktır.

İsrail kendisini Batı adına savaşabilecek bir güç gibi gösterebilir, ancak Haziran ayında gördüğümüz gibi, gerçek şu ki İran’ın güçlü silahlı kuvvetleri, İsrail’i bir kez daha öyle bir yenilgiye uğratmaya hazır ve muktedirdir ki, İsrail “büyükbabası” Amerika’ya sığınmak zorunda kalacaktır.

İsrail’in bu yazki başarısız macerası, Amerikan vergi mükelleflerine milyarlarca dolara mal oldu, ABD’nin artık envanterinde bulunmayan hayati teçhizatını tüketti ve Amerika’nın, asi aktörlerin keyfi savaşlarına kolayca sürüklenebilen pervasız bir güç olarak görüntüsünü pekiştirdi.

Eğer Avrupa gerçekten diplomatik bir çözüm arayışındaysa ve eğer Başkan Trump, Tel Aviv’de kurgulanmamış gerçek meselelere odaklanmak için fırsat istiyorsa, diplomasinin başarıya ulaşması için zaman ve gerekli alanı tanımalıdır. Aksi takdirde, ortaya çıkacak sonuç pek hoş olmayacaktır.

En Çok Okunan İran Haberler
En Önemli İran Haberler
En Çok Okunan Haberler