İrevani: İran’ın Nükleer Tesislerine Yapılan Saldırı BM Şartı’nın İhlalidir
İran İslam Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi ve Büyükelçisi, nükleer denemelerden kaynaklanan tehditlerin yalnızca kasıtlı patlamalarla sınırlı olmadığını, nükleer tesislere karşı güç kullanma tehdidi ya da fiili saldırının da aynı ölçüde ciddi riskler barındırdığını vurguladı.
Tesnim Haber Ajansı - İran İslam Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi ve Büyükelçisi Emir Said İrevani, Nükleer Denemelerle Mücadele Uluslararası Günü’nün anılması ve teşvik edilmesi vesilesiyle BM Genel Kurulu’nun üst düzey genel oturumunda yaptığı konuşmada şunları ifade etti: “Nükleer denemelerden kaynaklanan tehditler yalnızca kasıtlı patlamalarla sınırlı değildir; nükleer tesislere karşı tehdit veya güç kullanımı da aynı derecede ciddi tehlikeler doğurmaktadır.”
İrevani sözlerine şöyle devam etti: “Siyonist rejim ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik pervasız ve son saldırıları, bu acil endişeyi açıkça ortaya koymaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun denetimi altında olan ve yalnızca barışçıl amaçlarla, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın dördüncü maddesi uyarınca faaliyet gösteren bu tesisler kasıtlı olarak hedef alınmıştır. Bu eylem, BM Şartı’nın ilkeleri de dahil olmak üzere uluslararası hukukun açık bir ihlali anlamına gelmektedir.”
Bu konuşma metni aşağıdaki şekildedir:
“Bismillahirrahmanirrahim.
Sayın Başkan,
Bu oturumun düzenlenmesinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca diğer heyetler gibi, Nükleer Denemelerle Mücadele Uluslararası Günü’nün teşvik edilmesi konusundaki girişiminden ötürü Kazakistan’a takdirlerimi ifade etmek isterim.
Nükleer Denemelerle Mücadele Uluslararası Günü, nükleer denemelerin insan sağlığı, çevre ile uluslararası barış ve güvenlik üzerindeki yıkıcı sonuçlarını hatırlatmak amacıyla tesis edilmiştir. Bu sonuçlar, insanlık ve doğa için nesiller boyunca kalıcı bir miras bırakmaktadır.
Geçmişteki nükleer denemelerin kurbanlarını anarken, aynı zamanda mevcut ve gelecek nesilleri yeni türden nükleer tehditlere karşı korumak için harekete geçmeliyiz. Günümüzde, daha önce nükleer denemelerle bağlantılı olan tehlikeler farklı bir biçimde, denetim altında bulunan nükleer tesislere yönelik kasıtlı saldırılar yoluyla yeniden üretilmektedir. Nükleer denemelerden kaynaklanan tehditler yalnızca kasıtlı patlamalarla sınırlı değildir; nükleer tesislere karşı tehdit veya güç kullanımı da aynı derecede ciddi riskler barındırmaktadır.
İsrail rejimi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik pervasız ve son saldırıları, bu acil endişeyi daha da belirgin kılmaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun gözetiminde bulunan ve yalnızca barışçıl amaçlarla, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın dördüncü maddesine uygun şekilde faaliyet gösteren bu tesisler kasten hedef alınmıştır. Bu eylem, uluslararası hukukun ve özellikle Birleşmiş Milletler Şartı’nın açık bir ihlali anlamına gelmektedir. Böyle girişimler, çok taraflılığın temel taşlarına doğrudan saldırı niteliği taşımakta, silahsızlanma ve yayılmamanın kurumsal düzenine duyulan güveni zedelemekte ve uluslararası barış ve güvenlik için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Aynı derecede kaygı verici olan, İsrail rejiminin İran şehirlerine yönelik saldırılarıdır; bu şehirler, Uluslararası İzleme Sistemi (IMS) istasyonlarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu yasa dışı eylemler, IMS tesislerinin güvenliği ve bütünlüğünü tehlikeye atmakta, teknik personelin hayatını tehdit etmekte ve küresel doğrulama sisteminin altyapısını hedef almaktadır. Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’nın genel hedeflerini zayıflatarak, bu saldırılar antlaşmanın yürürlüğe girmesi yolunda ciddi bir engel teşkil etmektedir.
Bu nedenle, uluslararası toplum hiçbir tereddüt göstermeksizin bu eylemleri kınamalı, uluslararası hukuku ihlal edenlerin hesap vermesini talep etmeli ve nükleer tesislere yönelik hukuki korumaları güçlendirmelidir. Böylece barışçıl nükleer tesislerin dokunulmazlığı sarsılmaz bir norm haline gelecek ve failler, böylesine ağır ihlaller karşısında asla cezasız kalamayacaklarını net biçimde anlayacaklardır.
Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması, uluslararası toplumun nükleer denemeleri kesin bir biçimde reddetmesinin ve nükleer patlamaların yıkıcı tehlikelerinin kabulünün somut bir tezahürüdür. Ancak, nükleer denemeleri kınarken, benzer sonuçlar doğuran eylemleri göz ardı etmek, açık bir ikiyüzlülük ve çifte standarttan başka bir şey değildir.
Bunun yanı sıra, bu tür saldırılar Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın (NPT) özünü hedef almaktadır; bu antlaşma son derece hassas bir dengeye dayanmaktadır:
Nükleer silaha sahip olmayan devletler, iki temel güvence karşılığında, ayrımcılık olmaksızın barışçıl nükleer enerji geliştirme hakkı ve nükleer silaha sahip devletlerin silahsızlanmayı ilerletme taahhüdü, asla nükleer silah peşinde koşmamayı taahhüt ederler. Protokol altındaki nükleer tesislere saldırmakla, failler yalnızca bağımsız bir devletin devredilemez haklarını Antlaşma’nın dördüncü maddesi uyarınca ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda NPT’nin meşruiyetini ve üzerine kurulduğu güveni de sarsarlar. Eğer barışçıl nükleer tesislerin tehdit veya güç kullanımından muaf olamayacağı kabul edilirse, Antlaşma’nın vaat ettiği güvencelerin ne anlamı kalır?
Barışçıl nükleer enerjiden yararlanmanın korunması, tüm nükleer tesislerin tehdit veya güç kullanımına karşı muhafazası ve nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılmasının ilerletilmesi, birbirinden ayrı hedefler değildir; aksine karşılıklı olarak birbirine bağlı ve güçlendiricidir. Bugünkü oturumda bu ilkelere olan bağlılığımızı yenileyerek, geçmişin acı derslerinin asla unutulmayacağını ve insanlığın nükleer silahlardan arınmış bir dünyaya ulaşma yolunda kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğini teyit ediyoruz.
Nükleer denemelerin kurbanları, kayıtsızlığın ağır bedelini bize hatırlatmaktadır. Şimdi, tarihi farklı bir biçimde yeniden yaşatma riski taşıyan yeni tehditler karşısında sessiz kalmak, onların hatırasına ihanet etmekten başka bir şey olmayacaktır. Bugün, ister denemeler yoluyla, ister tehditlerle, ister saldırılarla olsun, tüm nükleer tehlikelere karşı kararlılıkla durmalı ve nükleer enerjinin yalnızca insanlığın ilerlemesine ve onuruna hizmet ettiği, asla onun yıkımına alet edilmediği bir dünya için aralıksız çaba göstermeliyiz.”