Gerçek Vaad-3; Siyonist Savaş Doktrini İran'ın Ayakları Altında Ezildi
İran ile Siyonistler arasındaki mevcut savaşın erken sonuçlarından biri, İran'ın gücünü çeşitli düzeylerde kanıtlamasının yanı sıra, tüm dünyaya sahte İsrail rejiminin yapısının ne kadar dayanıksız ve kırılgan olduğunu ve bu rejimin artık bölgede yüksek sesle tehditler savurma cesaretini kaybetmiş durumda olduğunu göstermesidir.
Tesnim Haber Ajansı-El-Cezire Ağı, İran ile Siyonist rejim arasındaki mevcut savaşa ilişkin analizini sürdürerek, bu makalenin içeriğini oluşturan İran'ın oyunun kurallarını değiştirme gücünü inceledi.
İran ve Bölgedeki Siyonistlerle Değişen Etkileşim Kuralları
İran ile Siyonist rejim arasındaki mevcut yüzleşme, teknolojik ve askeri sınırlar ile caydırıcılık doktrininin sınandığı dönüm noktası niteliğinde. İran topraklarının derinliklerinden işgal altındaki Filistin topraklarına doğru onlarca insansız hava aracı (İHA) ve balistik füze ateşlenirken, dünyanın en gelişmiş hava savunma sistemlerinin bunları durduramaması, şu soruyu gündeme getiriyor: Oyun kurallarında ne değişti?
Bu olayı en hassas açısından analiz ediyoruz; İran ve Siyonist rejimin farklı araçlar, çatışan askeri doktrinler ve Orta Doğu'daki dengesi için farklı bir gelecek öneren taktiklerle nasıl savaştığını.
Son günlerde yaşanan olaylar ve İran ile İsrail arasındaki karşılıklı saldırıların ardından açıkça görülüyor ki bu durum artık geçici bir çatışma değil; her iki tarafın askeri teknoloji karmaşıklığının ve savaş doktrinlerinin gerçek bir sınavı niteliğinde. En ikna edici soru da şu olabilir: İran, etkili silahlarla İsrail’in iç cephesini tehdit edebileceğini kanıtladı mı?
İran’ın Saldırıları ve Askerî Taktikleri
Bu soruya yanıt verebilmek için İran’ın saldırılarının seyrine ve kullandığı taktiklere yakından bakmak gerekiyor. İran’ın İsrail’in saldırısına verdiği yanıt, yaklaşık 100 adet Şahid-136 ve Şahid-238 intihar İHA’sı ile başladı. Bu İHA’lar, büyük bir yıkım yaratmaktan çok, düşman hava savunma sistemlerini şaşırtmak amacıyla kullanılıyor. Bu ilk dalganın ardından Şahab-3, Fatih-110 ve muhtemelen daha yeni modeller dahil olmak üzere orta ve uzun menzilli balistik füzelerle ikinci bir saldırı dalgası geldi. Bu füzeler yüzlerce kilogramlık savaş başlıkları taşıma kapasitesine sahip ve 1500 kilometreden fazla menzilleriyle işgal altındaki Filistin’in her noktasını hedef alabiliyor.
İsrail’in Hava Savunmasının Kabusu, İran Füzeleri
Siyonist rejim, İran’ın füzelerine karşı Demir Kubbe, Davud’un Sapanı, Arrow ve Amerikan sistemlerinin desteğiyle çok katmanlı bir hava savunma sistemi kullanmaya çalıştı. Her ne kadar bazı füzeler başarıyla önlenmiş olsa da çok sayıda İran füzesinin savunma hatlarını aştığı bildiriliyor. Bu durum, özellikle eş zamanlı insansız hava aracı ve füze saldırılarıyla karşı karşıya kalan İsrail hava savunmasının taktiksel zafiyetlerini ortaya koydu.
Bu noktada unutulmamalıdır ki İsrail’deki askeri sansür sadece yerel medyayı değil, Amerikan ve Batılı medya organlarını da kapsıyor. Bu da, İran saldırılarının gerçek etkisinin bağımsız medya ve araştırma kuruluşları tarafından tam anlamıyla değerlendirilmesini engelliyor.
İHA mı Daha Tehlikeli, Füze mi?
İran’ın Şahid tipi İHA’ları asimetrik savaşta ciddi avantajlar sunuyor. Bu İHA’lar, füzelere kıyasla çok daha ucuz, alçak irtifada uçabiliyor ve radarlar tarafından tespit edilmeleri daha zor. Ayrıca yoğun şekilde İHA kullanımı, İsrail’in hava savunma sistemlerini ciddi biçimde şaşırtıyor ve etkinliğini azaltıyor.
Bu bağlamda “doygunluk ve dikkat dağıtma taktiği” modern savaşın vazgeçilmez kavramlarından biri olarak öne çıkıyor. Bu taktik, geniş çaplı ve koordineli bir saldırıyla düşmanın hava savunma sistemlerini şaşırtmayı hedefliyor; yıkım yaratmaktan çok, zihinsel bir savaş yürütülüyor. İran, onlarca İHA ve füzeyi aynı anda fırlatarak, savunma sistemlerinin aşırı yüklenmesini ve hataya düşmesini sağlamayı amaçlıyor.
Savunmada Ekonomik Açmaz
Buna karşılık, İsrail rejimi, bu İHA’lara karşı milyonlarca dolar değerindeki önleyici füzelerini kullanmak zorunda kalıyor. Bu da ekonomik anlamda ciddi bir açmaz yaratıyor. Aynı anda, bu pahalı önleyiciler kullanılırken, ikinci dalgada gelen daha hızlı ve tehlikeli füzelerin savunmasız kalması ihtimali ortaya çıkıyor.
Balistik Füzeler: İran’ın Stratejik Tehdidin Ok Ucu
Diğer yandan, İHA’lar nispeten düşük patlayıcı yüke sahip ve isabet oranları da özellikle Demir Kubbe gibi savunma sistemleriyle karşı karşıya geldiklerinde sınırlı. Bu nedenle, İHA’lar daha çok savunma sistemlerini bozmak ve kaynaklarını tüketmek amacıyla kullanılıyor; doğrudan imha aracı olmaktan çok, stratejik bir karmaşa yaratma aracı olarak görev yapıyorlar.
Buna karşılık, balistik füzeler olağanüstü yıkıcı güce sahiptir. Bu füzeler, bazen yüzlerce kilogram ağırlığında olan devasa savaş başlıkları taşıyabilir ve düşmanın stratejik derinliğine ulaşabilir. Bu füzelerin kullanımı açık bir caydırıcılık mesajı gönderir ve askeri ve sivil hedefleri tehdit eder.
Elbette, balistik füzeler finansal ve teknik olarak pahalıdır ve bunları İran'ın içinden işgal altındaki Filistin topraklarına ateşlemek, Siyonistler için çok güçlü bir uyarı mesajıdır ve bunun pratik uygulamasını, askeri ve stratejik merkezler ve Tel Aviv'in derinlikleri de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin'in çeşitli bölgelerinde yaygın yıkımda gördük.
İnsansız hava araçları müdahale ve yıpratma silahları iken, balistik füzeler stratejik bir tehdidin ok ucu olarak kabul edilir ve hesaplanmış ve doğrudan bir şekilde kullanıldığında çok tehlikeli bir etkiye sahiptir.
Bu nedenle, İran ikili bir taktik benimsemiştir; Önce düşman savunmasını bozmak için insansız hava araçları fırlatmak ve ardından bir füze saldırısı başlatmak, İran'ın düşman savunmasında boşluklar yaratmak için nitelik yerine niceliği kullanma konusundaki hesaplanmış stratejisini gösteriyor.
İran’ın Kazanımları ve İsrail’in Yenilgileri
Stratejik açıdan İran, karmaşık bir dizi hedefe ulaşmıştır:
İran, işgal altındaki Filistin’in derinliklerine ulaşma ve uzak mesafeden Siyonist rejime yıkıcı darbeler indirme yeteneğini kanıtladı.
İran’ın yoğun saldırı dalgası, İsrail’in savunma yapılarını maksimum kapasitede çalışmaya zorladı ve sistemin gerçek zayıflıklarını ortaya çıkardı.
Bu saldırılar, Tahran’ın hâlâ inisiyatifi elinde tuttuğuna ve ABD ile İsrail’in düşündüğünün aksine eli kolu bağlı olmadığına dair güçlü bir mesaj taşıyor.
Diğer yandan, İsrail için yeni bir askeri rezalet ortaya çıktı. Rejim, İran’ın İHA ve füzelerinin çoğunu engellediğini iddia etse de, Tel Aviv ve diğer bölgelerdeki büyük yıkım, Siyonist yetkililerin bu yalanını ifşa etti. Bu durum, İsrail kamuoyunun orduya olan güvenini sarstı ve İsrail’in hava savunma sistemlerinin etkinliğiyle ilgili iddiaları ciddi şekilde sorgulattı.
İran, Bölgedeki Çatışma Kurallarını Nasıl Değiştirdi?
İran ile Siyonist rejim arasında süren savaş, çatışma kurallarında açık bir değişikliği temsil ediyor. İran, Siyonist rejime doğrudan ve yıkıcı darbeler indirme gücünü gösterdi. Öte yandan İsrail, bölgenin üstün gücü olduğu yönündeki iddiasını kaybetti ve askeri ile savunma alanındaki propagandası Arap ülkeleri nezdinde de çöktü.
Bu çatışma turu ayrıca şunu da gösterdi: İran’ın askeri teknolojisi artık sadece propaganda değil; İHA’lar stratejik bir parazit silahına, İran’ın füzeleri ise ağır caydırıcı mesajlara dönüşmüş durumda.
Bu çatışmayı daha geniş bir çerçevede anlayabilmek için İran ile Siyonist rejim arasındaki temel askeri doktrin farkını dikkate almak gerekiyor. Zira sadece askeri yetenekleri karşılaştırmak yeterli değildir; bu kabiliyetlerin arkasındaki savaş doktrinleri de analiz edilmelidir.
Siyonistlerin Savaş Doktrini İran’ın Ayakları Altında
İran ile Siyonist rejim arasında benzeri görülmemiş saldırıların yaşandığı mevcut gerginlikte, iki tarafın benimsediği askeri stratejiler arasındaki temel fark net şekilde ortaya çıktı. Bu sadece İHA ve füze savaşı değil; aynı zamanda iki farklı askeri doktrin arasındaki bir savaştır: Ani darbe doktrini ile aşamalı yıpratma stratejisi.
Siyonist rejimin savaş doktrini, “tehdidi bekleme, önce sen saldır” esasına dayanıyor. İsrail’in İran’a saldırısı da bu doktrine dayalıydı ve rejim, hedeflerine büyük bir darbe indirerek ulaşabileceğini düşündü. Ancak bu hesaplar yanlış çıktı.
Bu çılgınca strateji, Siyonist rejimin Filistin’i işgal ettiği ilk günden bu yana tüm savaşlarında temel aldığı bir yöntemdi ama hiçbir zaman gerçek başarı getirmedi. Buna rağmen İsrail hâlâ bu yöntemi kullanmakta ısrar ediyor.
Buna karşılık İran tamamen farklı bir yaklaşım benimsedi. Anlık bir karşılık vermek yerine, İran’ın cevabı kademeli, uzun vadeli ve süreklilik taşıyan bir şekilde oldu. Bu yaklaşım, düşmanın caydırıcılığını yıpratmada yüksek etki yaratmaktadır:
İran’ın yanıtı, düşmanın hava savunma sistemlerini şaşırtmak için nispeten ucuz intihar İHA’larıyla başladı.
Ardından, İran hesaplı bir şekilde sınırlı sayıda füze fırlatarak saldırısını sürdürdü. Bu sayede hem düşmana yıkıcı darbeler indirdi hem de uluslararası kamuoyuna karşı bu cevabın meşru olduğunu gösterdi. Böylece, Siyonist rejimin destekçileri tarafından yapılabilecek provokatif eylemlerin önü kapandı.
Bu İran yaklaşımı, zamanla düşmanı yıpratmaya, psikolojik baskı kurmaya ve Siyonist rejimin zayıflığını gözler önüne sermeye dayalı bir yıpratma stratejisi çerçevesinde değerlendirilebilir.
Genel olarak, İran, Batı ve Amerika’nın tüm desteğine rağmen Siyonist rejimle doğrudan askeri çatışmaya giren ilk ülke olarak, dünyayı çatışma kurallarındaki önemli bir değişimle karşı karşıya bıraktı. Bölge artık geçmişe benzemeyen bir dönüşümün eşiğindedir. Mevcut gerilimlerin gelecekteki sonuçlarından bağımsız olarak, kesin olan şu ki: İsrail, her zamankinden daha fazla çok katmanlı bir çöküşe yakındır. Bu savaştan sonra eğer ayakta kalabilirse bile, artık bölgede eskisi gibi yüksek sesle konuşamayacaktır.