Atom Ajansı; Trump'ın Maksimum Baskısının Sözcüsü


Atom Ajansı; Trump'ın Maksimum Baskısının Sözcüsü

Son yıllarda Ajans’ın teknik bir kuruluş olarak değil, ABD'ye yapısal bağımlılığı olan siyasi kurumların bir parçası olarak görülmesine yol açan çeşitli nedenler bulunmaktadır.

Tesnim Haber Ajansı - Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü Rafael Grossi, İran'a karşı yaptığı çalışmaların teknik ve politik tutumdan uzak olması sebebiyle sürekli eleştiriliyor. Ancak bu yaklaşım, Donald Trump yönetiminin ABD'de iktidara gelmesiyle birlikte daha da yoğunlaştı.

Grossi'nin özellikle Trump'ın göreve gelmesinin ardından yaptığı açıklamalar ve hazırladığı raporlar, kurumun teknik bir kuruluş değil, ABD'ye yapısal olarak bağımlı siyasi bir oluşum olduğu yönündeki şüpheleri güçlendirir nitelikte. Trump'ın İran'a yönelik en büyük baskı silahlarından biri olarak görülebileceği açıklamalar yapıyor ve raporlar hazırlıyor.

Grossi'nin iddiaları

Grossi, Wall Street Journal'a verdiği röportajda, teknik gündemin tamamen dışında ve ABD hükümetinin İran'la nükleer müzakerelere ilişkin tutumu da dahil olmak üzere birçok bağlamsal faktörü dikkate almadan, Tahran ile Washington arasında diyaloğun sağlanması çağrısında bulundu.

Grossi'nin röportajı, Atom Enerjisi Ajansı üyelerine iki gizli raporun (güvenlik önlemleri raporu ve KOEP raporu) verilmesinden sonra yapılmıştı ve her zaman olduğu gibi bu raporlar Reuters ve Associated Press gibi İran karşıtı medya kuruluşlarına sızdırılmıştı.

Bu raporların içerikleri, Grossi'nin sözlü tutumları da dahil olmak üzere görünüşte teknik olan tavrının siyasi bir yönü olduğu biliniyor.

Örneğin Genel Müdür, bu raporda, Valiler Kurulu kararına uygun olarak İran'ın nükleer konularında beyan edilmemiş nükleer materyalin varlığına ilişkin "kapsamlı bir rapor" hazırlayacağını belirtmiş, ancak bu raporun ne zaman hazırlanacağından bahsetmemiştir.

Grossi'nin bu raporun tarihini açıklamamasının nedenleri hakkında çıkarımlarda bulunmak için henüz erken gibi görünse de, Ajans’ın Batılı ülkelerin çıkarları doğrultusunda hareket etme geçmişi, onun söz konusu raporun tarihini, siyasi gelişmelere yanıt olarak İran'a baskı yapmak için bir araç olarak kullanmayı planladığını düşündürüyor.

Başka bir deyişle, Rafael Grossi'nin kapsamlı raporun zamanlamasını, Tahran'ın Amerikan çıkarları lehine müzakerelere girmesi için azami baskı uygulayabileceği şekilde belirlemek istemesi fikriyle örtüşüyor.

Ayrıca, Genel Müdürün son dönemde masumiyet ilkesinin apaçık hukuki prensiplerine aykırı olarak Japonya da dahil olmak üzere bazı yerlerde yaptığı, İran'ın nükleer silah peşinde olmadığını kanıtlamasını gerektiren açıklamaları, Genel Müdür tarafından alınan en tuhaf pozisyonlardan biridir ve ne yazık ki Ajansın güvenilirliğini sorgulatmakta ve bir bakıma İran'a daha fazla baskı yapma girişimini göstermektedir.

Resmi yetkililerin nükleer silahların İran'ın savunma doktrininde yeri olmadığına dair açıklamalarına atıfta bulunmadan Grossi, "İran nükleer silah peşinde olmadığını kanıtlamalıdır. Elbette herkese güveniyoruz ve onlara dayanıyoruz, ancak duyduğumuz sözleri kendimiz doğrulamalıyız." iddiasında bulundu.

İran İslam Cumhuriyeti'nin üst düzey yetkililerinin, nükleer silahların İran'ın savunma doktrininde yeri olmadığını defalarca dile getirmiş olmalarına ve Devrim Lideri'nin nükleer silahların ve kimyasal ve mikrobiyal silahlar gibi diğer kitle imha silahlarının kullanılmasının yasak olduğuna ilişkin fetvalarına rağmen durum böyle.

Raporlamada önyargı

Ayrıca, UAEA’nın güvenceleri ve KOEP raporları, Batılı aktörlerin siyasi arzularıyla örtüşmesi için birçok bağlamdan çıkarılmış sonuçlarla doludur.

Örneğin, Ajans son raporlarında İran ile iddia edilen “dört saha” konusunda anlaşmazlıklar yaşandığına değinirken, bunlardan yalnızca ikisinin kaldığı, diğer ikisinin de çözüldüğü belirtiliyor.

Ajansın beyan edilmemiş nükleer materyal ve faaliyetlerin bulunduğunu iddia ettiği dört yer Turguzabad, Veramin, Merivan ve Lavizan-Şiyan bölgesidir. Bu dosya ile alakalı yerler arasında Lavizan-Şiyan ve Meravin’de uyuşmazlıklar çözümlenmişti.

Merivan sahasına ilişkin olarak Ajans, Haziran 2026'da bu sahadaki bir uyuşmazlık davasının kapatıldığını duyurmuş ve Tahran'ın 535 kilometre güneybatısında bulunan Merivan'ın merkezinde insan kaynaklı uranyum izlerine ilişkin araştırmaların tamamlandığını duyurmuştu. O dönemde Siyonist rejim bile bu konuya itiraz ediyordu.

Tahran, Lavizan olarak bilinen sahadaki uyuşmazlık davasıyla ilgili olarak, söz konusu sahanın Ajans tarafından ek erişim de dahil olmak üzere kapsamlı doğrulama faaliyetlerine tabi tutulduğunu ve bu nedenle bu konunun 2004 yılında (GOV/2004/83) kapatıldığını belirtmektedir.

İran'ın diğer iki iddia edilen sahaya ilişkin açıklaması ise bunların hava kirliliği ilgili olduğu hayati derecede önemli olmadığı yönünde. Aslında buralarda yüksek oranda zenginleştirilmiş nükleer madde söz konusu değil. Sorun, her zaman meydana gelebilecek bir hava kirliliği.

Bu vakalar, UAEA’nın karmaşık gerçeklerden uzaklaşarak bilgiyi manipüle edip çarpıtmasının sadece birkaç örneği. Bu raporların pek çok bölümü bir tür taraflılıkla yazılmış ve yayınlanmıştır.

Peki, kurum bu raporlardaki bilgileri neden her zaman Batılı ülkelerin, özellikle de ABD'nin siyasi çıkarlarına uygun şekilde düzenlemeye çalışıyor? Bu soruyu cevaplamak için bu uluslararası kuruluş hakkında bazı gerçeklere bakmak gerekiyor.

Son yıllarda Ajans’ın teknik bir kuruluş olarak değil, ABD'ye yapısal bağımlılığı olan siyasi kurumların bir parçası olarak görülmesine yol açan çeşitli nedenler bulunmaktadır. Aşağıda bu nedenlere bir göz atalım.

Atom Enerjisi Ajansı'nın Yapısı

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, nükleer enerjinin barışçıl amaçlı kullanımını teşvik etmek ve çeşitli ülkeler tarafından nükleer silah geliştirilmesini önlemek misyonuna sahip uluslararası bir örgüt olarak tanımlanmaktadır.

Ajans, 1957 yılında BM sistemi içerisinde görünüşte bağımsız bir kuruluş olarak kurulmuş olsa da BM'nin veya herhangi bir başka kuruluşun parçası olmadığını iddia etmektedir. Kurumun resmi internet sitesinde, "Hakkımızda" bölümünde, Birleşmiş Milletler ile ilişkileri özel bir anlaşmayla düzenlenen bağımsız bir uluslararası kuruluş olarak tanımlanıyor.

Buna karşın kurum, tüzüğünde düzenli olarak Genel Kurul ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne rapor sunacağını belirtmiştir. Merkezi Avusturya'nın Viyana kentinde bulunan örgüte şu ana kadar 175 ülke üye oldu.

Oysa Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın kuruluşundan bu yana bu kuruluş uluslararası politikanın bir parçası olmuş ve Washington'un bu kuruluş üzerindeki etkisi oldukça açık ve belirgin olmuştur. Ajans’ın ilk başkanı da bir Amerikalıydı. New York Eyaletinden Temsilciler Meclisi'nin Cumhuriyetçi üyesi William Sterling Cole, kuruluşundan 1961 yılına kadar kurumun başkanlığını yürüttü.

Atom Enerjisi Ajansı bütçesi

Ajansın bütçesi büyük ölçüde üye ülkelerin, özellikle de ABD'nin katkılarına bağımlıdır. Şu anda ajansın ana fon sağlayıcısı ABD'dir. Kongre Araştırma Merkezi, 2020 yılında Washington'un bu uluslararası örgüte yılda 200 milyon dolar sağladığını duyurdu. Bu rakam, ajansın toplam bütçesinin yüzde 25'inden biraz fazlasına denk geliyor.

İngiliz antropolog Mary Douglas, "Bedava hediye diye bir şey yoktur." der. Hediye, alıcıda bir bağlılık yaratır ve iki yönlü bir sistemin, ekonomik ve sosyal hiyerarşinin oluşmasına temel oluşturur. Derrida 1990'larda bu tanımın da ötesine geçerek, önkoşulları olmayan, karşılıklılık beklentisi olmayan "gerçek bir armağanın" temelde imkânsız olduğunu söyler. Bu açıdan bakıldığında, uluslararası bir kurumun çalışmalarına en fazla maliyeti ödeyen ülkenin, o kurumun kararları üzerinde en fazla etkiye sahip olması doğaldır.

Pek çok analist, UAEA’nın İran'ın nükleer programına odaklanmasının nedenlerinden birinin, uluslararası kuruluşun en büyük finansal destekçilerinin çıkarlarının yansıması olduğuna inanıyor.

Genel Müdür Ataması

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın en üst düzey yetkilisi olan Genel Müdürü, Valiler Kurulu tarafından atanır. Genel Müdürün atanma süreci çoğu zaman siyasi kaygılar ve güçlü ülkelerin çıkarları doğrultusunda şekillenmektedir. Genel Müdür, kurumun gündemi ve politikaları üzerinde önemli bir etkiye sahip olup, teknik hususlara göre hareket etmekten ziyade, belirli ülkelerin çıkarları doğrultusunda kararlar alınmasına yol açabilmektedir.

Buna göre, kurum genel müdürlerinin atanmalarından sonraki görevlerinde teknik olmaktan ziyade daha çok siyasi bir yaklaşım sergilediklerine tanık oluyoruz. Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın (UAEA) şu anki Genel Müdürü Rafael Grossi, İran'ın nükleer programıyla ilgili olarak görev alanı dışında kalan yorumları defalarca dile getirdi.

Güvenlik Konseyi ve Ajans üzerinde siyasi baskı kurulma olasılığı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, nükleer silahların yayılmasıyla ilgili konuları Ajansa havale edebilmektedir ve bu durum, Ajansın soruşturmaları ve eylemleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Küresel güçler bu fırsatı değerlendirerek kurum üzerinde siyasi baskı kurabilir ve sonuçta belli ülkelerin çıkarlarına hizmet eden kararlar ve sonuçlar ortaya çıkarabilirler.

2003 yılında Güvenlik Konseyi, Irak'ın kitle imha silahlarına ilişkin iddiaları Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) iletti ve bu uluslararası kuruluş, Irak Savaşı'nın yaratılmasında oldukça tartışmalı bir rol oynadı zira George W. Bush yönetimi, bu raporları Irak'ta savaş açma gerekçesinin temel dayanaklarından biri haline getirdi. Savaştan sonra kitle imha silahlarına dair hiçbir ize rastlanmamış olması, Ajans’ın bulgularının Amerikan siyasi baskısından etkilendiğini gösteriyor.

NPT'nin eşit olmayan bir şekilde uygulanması

Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın (UAEA) uygulamasından sorumlu olduğu Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT), Soğuk Savaş politikalarının bir ürünü olup, büyük nükleer güçlerin çıkarlarını yansıtmaktadır. Ajansın bu anlaşmayı uygulama biçimi her zaman haksız ve politik açıdan taraflı olduğu gerekçesiyle eleştirildi. İsrail gibi bazı taraflar anlaşmayı hiç imzalamamış, Kuzey Kore ise anlaşmadan çekilmiştir.

İsrail Paradoksu

İsrail, açıkça nükleer silaha sahip olmasına rağmen, programını incelemeye alması yönünde hiçbir zaman baskı görmedi. Bu durum, ABD ve İsrail nüfuzunun da aralarında bulunduğu siyasi kaygıların, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın rejime karşı harekete geçmesini engellediğini gösteriyor ve bu durum çifte standartlar ve ajansın gerçek tarafsızlığı konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Bu alandaki ikili tutumlar o kadar çok ki, kısa bir süre önce Rusya bile, Siyonist bir bakanın Gazze Şeridi'nde nükleer bomba kullanma ihtimaline ilişkin tehdit edici açıklamalarına yanıt olarak Ajans'tan bu açıklamaları kınamasını istemiş, ancak Ajans yanıt vermemişti.

 

En Çok Okunan Analiz/Makale Haberler
En Önemli Analiz/Makale Haberler
En Çok Okunan Haberler