Zarif: Dünya Ve Bölgede Sulta Dönemi Sona Ermiştir


Zarif: Dünya Ve Bölgede Sulta Dönemi Sona Ermiştir

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, dünya ve bölgede sulta döneminin dona erdiğini ve bu yönde çabanın tüm güçler için sonuçsuz olduğunu belirterek, “Bölge ülkeleri yabancı güçlerin sultasını kabul etmek veya komşularına sulta kurmak yerine daha güçlü ve istikrarlı bölge peşinde olmalılar” dedi.

Tesnim Haber Ajansı - Dışişleri Bakanlığı sitesinde yayınlayan bir makale kaleme alan İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in makalesi;

Zarif; İran’ın nükleer programına ilişkin Nükleer Anlaşma (KOEP), Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması ve Paris İklim Anlaşması’ndan sonra ABD’nin çekildiği üçüncü uluslararası anlaşma olduğunu belirterek, “ABD bu girişimleriyle aynı zamanda NAFTA, Serbest Ticaret Sistemi gibi diğer birçok anlaşmayı ve Birleşmiş Milletler sisteminin bazı bölümlerini tehlikeye atmış, çok taraflılığa ve görüş ayrılıklarının diplomatik yollardan çözümlenmesine büyük darbe vurmuştur” dedi.

Zarif, “Amerika’nın, hatta kendi halkının görüşüne ters düşmesine rağmen, 8 Mayıs 2018’de Nükleer Anlaşmadan çekilerek tek taraflı yasa dışı nükleer yaptırımlarına geri dönmesi, bu ülkenin gerçekte yükümlülüklerine sadık kalmadığını ve söz konusu anlaşmayı defaatle ihlal ettiğini gözler önüne sermiştir. Oysaki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) uluslararası tek yetkili mercii olarak, İran İslam Cumhuriyeti’nin KOEP’ten doğan yükümlülüklerine bağlı kaldığını defalarca açıklayarak onaylamıştır. Neticede Amerika’nın kararı uluslararası toplumun ve hatta Amerika’nın yakın ortakları olan Avrupa Birliği, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin itirazları ile karşılaşmıştır” diye yazdı.

Zarif makalenin devamında bu cümlelere yer verdi: “Amerika’nın yeni Dışişleri Bakanı da 21 Mayıs 2018 tarihinde yaptığı İran ile ilgili asılsız hakaret içeren ve müdahaleci konuşmasında bazı istek ve tehditleri dile getirmiştir ki uluslararası hukuk ve kurallara ve medeni tutuma açık bir şekilde ters düşmektedir. Bu açıklama her şeyden önce Amerikan hükümetinin uluslararası toplumun Washington’un Nükleer Anlaşmayı yok etme ve bu yolla İran’ı yalnızlaştırma çabasına karşı itirazlarına yönelik bir tepkisiydi. Pompeo bu konuşmasında aslında Amerika’nın çok taraflı bir anlaşmadan çekilmesini izah etmeye ve uluslararası toplumun bu yasa dışı ve BM Güvenlik Konseyi’nin Amerika’nın önerisi ve üyelerin oyu ile alınmış 2231 sayılı kararını ihlal eden girişimi ile ilgili bakışını saptırmaya çalışmıştır. Özellikle de bu konuşmada öne sürülen 12 ön koşul, Amerika’nın tek taraflı tutumu ve çok taraflılığı zayıf düşürme çabalarında yalnız kalması açısından komik bir durumdur.”

Zarif, “Bu konuşmanın ve ABD Başkanı’nın açılamalarının uluslararası toplumun tepkisi ve ilgisizliği ile karşılaşması boşuna değildir. Sadece bölgemizde az sayıda Amerikan yanlıları bu açıklamaları desteklemiştir” diye yazdı.

İran Dışişleri Bakanı makalesinin söyle devam etti, “Şayet Amerika Dışişleri Bakanı İran tarihi ve kültürü ve İran halkının özgürlük ve bağımsızlık yolunda verdiği mücadelenin tarihi ile ilgili biraz bilgi sahibi olsaydı ve Amerika’nın bölgedeki bazı müttefiklerinin aksine İran’ın siyasi sisteminin halkın istek ve iradesine dayalı bir halk inkılabına dayalı olduğunu bilseydi böyle sözler sarf etmezdi. O şunu anlamalıdır ki İran halkının en büyük ideallerinden biri İran’da yabancıların müdahalesine son vermektir ki bu irade 1953 darbesinden sonra son 25 yıl içerisinde zirve yapmıştı. O bilmeli ki İran halkı son 40 yılda Amerika’nın darbe ve askeri müdahalesi, zorla sürüklendiğimiz savaşta saldırganları desteklemesi, tek taraflı yaptırımlar uygulayarak bu yaptırımları küresel alana yayma çabaları ve hatta İran yolcu uçağının düşürülmesi vs. gibi çeşitli tacizleri ve baskıları karşısında dimdik ayakta durmuştur. İran halkı bu gerçeği hiçbir zaman unutmayacaktır.”

Zarif, “İran’ın siyasi siteminin en büyük hamisi özgürlükçü ve barışçı İran halkıdır. Öyle bir halk ki dünya ile yapıcı bir etkileşimi karşılıklı saygı çerçevesinde benimseyerek, her zaman zorbalık ve tamaha karşı direnmeye ve kendi izzet ve özgülüğünü kenetlenerek savunmaya hazır olmuştur. Tarih bizlere göstermiştir ki köklü bir medeniyete ev sahipliği yapan bu topraklara saldıranların hepsinin akıbeti Saddam ve destekçilerinde olduğu gibi zilletle sonuçlanmıştır. İran her zaman olduğu gibi yoluna onurla ve aydınlık bir geleceğe doğru umutla devam etmektedir” dedi.

İran Dışişleri Bakanı yazısına şöyle devam etti: “Ne yazık ki Amerika’nın dış politikası - tabii böyle bir politika var ise - özellikle de İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı izlediği politika son bir buçuk yıl içerisinde temelsiz ve evhamdan ibaret olmuştur. Burada ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanının sürekli dile getirdikleri ve İran’ın içişlerine açıktan bir müdahale olan açıklamaları ve BM’ye üye olan bir ülkenin yasadışı bir şekilde tehdit edilmesi, ABD’nin BM kararlarında belirlenmiş uluslararası yükümlülüklerine, 1955 Antlaşması ve 1980 Cezayir Bildirisine açıktan açığa aykırıdır.”

Zarif makalenin devamında şu hususlara işaret etti, “Dolaysıyla ABD yetkililerinin dikkatini uluslararası toplumun tamamı için zarar verici olan dış politikalarındaki bazı boyutlara çekmek istiyorum:

1-Ne yazık ki ABD Başkanının zaman zaman bazı mantıksız tutum ve kararları ve etrafındakilerin muhataplarını bu konuda izah etme çabaları ve getirdikleri bahaneler son 17 ay içerisinde Washington’un karar alma sürecine dönüşmüştür. Bu tür kararlar ve izah için düşünmeden ve fevri bir şekilde dile getirilen açıklamalar çelişkili ifadelere ve girişimlere neden olmaktadır. Örneğin Pompeo-henüz CIA Başkanı iken- Kongre’de verdiği ifadelerde kongre üyelerinin doğrudan cevap verirken, “İran nükleer anlaşmayı ihlal etmemiştir”, ifadesini kullanmıştır; ancak ABD Başkanının KOEP’ten çekilmesi kararının ardından 21 Mayıs 2018’de yaptığı açıklamada bu ifadesinin ve UAEK’nun sunduğu teknik görüşlerin aksine İran’ın nükleer anlaşmayı ihlal ettiğini öne sürmüştür.

2-Bu süre zarfında ABD’nin dış politikasının bazı boyutlarının ucuza satıldığını yani normal lobiciliğinde de ötesine geçtiğini söylersek abartılı konuşmuş olmayız. Örneğin bugüne kadar herhangi bir ABD Başkanının kendi seçim propagandasında defalarca bir ülkeyi radikal ve terör destekçisi olarak gösterdiği halde seçim sonrasında ilk dış ziyaretini bu ülkeye gerçekleştirdiği veya alenen ABD dış politikasının bazı boyutlarını şu veya bu ülkenin silah alma şartına bağladığı görüşmemiştir. Öyle ki bazı raporlar Amerika’nın dış politikasının kimi durumlarda sadece maddi ve genelde meşru olmayan çıkarlara dayalı olduğunu göstermektedir.

3-Uluslararası kanun ve kurallara karşı kayıtsız kalmak ve uluslararası düzende her türlü yasa ve kuralı bozma çabası şimdiki ABD hükümetinin bariz boyutlarından biridir. Öyle ki Amerika delegeleri Kanada’da yapılan G7 zirvesinin sonuç bildirgesi müzakerelerinde “Kanuna dayalı uluslararası düzen” çıtasının yükseltilmesinin zaruretine dair tabirin eklenmesine karşı çıkmışlardır. Trump Hükümeti bu yıkıcı yöntemini ahde vefa ilkesini reddederek başlatmıştır. ABD’nin bazı uluslararası anlaşmalardan çekilmesi ve bunlardan bazılarını da tehlikeye atması, ayrıca uluslararası kuruluşlara yönelik başlattığı girişimler ABD tarafından bugüne kadar uygulanan yıkıcı girişimlerin bir örneğidir. Maalesef bu girişimler uluslararası düzenin perspektifini karartmıştır. Kuşkusuz bu tarz politikalar uluslararası toplumun istikrarını tahliye atabilir ve ABD hükümetini de uluslararası bir eşkiya konumuna getirebilir.

4-Hayalperestlik, vehim ve kuruntulara dayanmak ABD hükümetinin dış politikasının diğer yönüdür. Amerika’nın özellikle de bölge ile olan ilişkilerinde bu tarz yaklaşımı görülmektedir. Amerika’nın Kudüs konusunda kanunsuz ve tehlikeli girişimleri Siyonist rejimin Gazze’deki vahşice girişimlerini sorgusuz sualsiz desteklemesi ve Suriye’deki bölgelere yönelik havadan füzeli saldırıları, usul ve ilkeden yoksun bu tarz politikaların açıkça göstergesidir.’’

Zarif, “Pompeo’nun 21 Mayıs’ta yaptığı açıklamalar Amerika’nın bugünkü hükümetinin bölgemiz konusunda ne denli evhamlı ve kuruntu içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. ABD Dışişleri Bakanı, İran İslam Cumhuriyeti ile müzakere ve anlaşma şartlarını öyle bir zamanda gündeme getiriyor ki uluslararası camia hangi konuda olursa olsun ABD’deki fiili hükümet ile müzakere ve anlaşmanın olabilirliği hususunda ciddi şüpheye sahiptir. ABD’nin en üst düzey makamlarının katılımıyla yapılan ve yüzlerce saat süren ikili ve çok taraflı müzakereler sonucunda ulaşılan, Amerika’nın daimi üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’nde bu ülkenin önerisi ile Konsey’in tüm üyelerine sunulup kabul edilen ve BM bildirgesinin 25. Maddesi uyarınca uluslararası bir anlaşmaya dönüşen KOEP’i yok sayan bir hükümet, yeniden o ülke ile müzakere beklentisi içerisinde nasıl olabilir!? ADB Başkanının son açıklamaları ve hatta bir önceki ABD hükümetinin yaptığı müzakereleri ve anlaşmanın geçersiz olduğunu gerekçe göstererek KOEP’ten çekilme haklarının olduğunu söylemek gibi komik bahaneler getirmesi, devlet başkanının vardığı anlaşmayı bir kaç saat aradan sonra ayaklar altına alabildiğini göstermiştir’’ ifadesini kullandı.

İran Dışişleri Bakanı makalenin devamında şu hususları dile getirdi, “ABD Başkanı’nın G7 toplantısı sonuç bildirgesinden çekilmesi bu kanun dışı uygulamanın bariz bir örneğidir. ABD Başkanı’nın Kuzey Kore lideri ile yaptığı görüşmenin hemen ardından düzenlediği basın toplantısındaki açıklamaları akıl dışı ve tehlikeli bir tutum izleyen bir hükümetin diğer bir örneğidir. Acaba ABD Dışişleri Bakanı İran İslam Cumhuriyeti’nin ‘eğer altı ay sonra yanıldığımı anlarsam bunun için bir bahane üretebilirim’ diyen bir hükümet başkanı ile görüşeceğini mi düşünüyor? Acaba böyle bir hükümet İran’ın önüne şart koyup davalı ve davacının yerini değiştirebilir mi? O, sözünün ve imzasının itibarının olduğunu göstermesi gerekenin uluslararası yükümlülüklere ve kendi sözüne sadık kalan tarafın değil Amerika’nın fiili hükümetinin olduğunu unutmuş görünüyor. Gerçek şu ki son 70 sene içerisindeki Amerikan hükümetlerinin İran ile olan ikili ve çok tarafları anlaşmaları açık bir şekilde ihlal edip uluslararası kanunlara kayıtsız kaldıklarından dolayı bunun hesabını vermeleri gerekmektedir. İran halkının ve hükümetinin ABD’den alacaklarının kısa bir listesi özetle şöyledir:

1-ABD hükümeti İran’ın bağımsızlığı ve egemenliğine saygı göstermeli ve 1980 Cezayir anlaşması uyarınca İran’a yönelik müdahalelerine son vermelidir.

2- ABD hükümeti uluslararası kurallar ve BM kararlarına aykırı olan ve İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde dış politika aracı olarak kullandığı ve gerek dünya gerekse bölge ve Amerika halkının zararına olan tehdit ve zorbalığa resmen son vermelidir.

3-Amerikan hükümeti İran İslam Cumhuriyeti’nin uluslararası temel hukuk ilkelerinden doğan haklarına saygı göstermeli ve daha önceden çıkarılan kanun dışı keyfi hükümleri kaldırarak, bu hükümlerin Amerika ve diğer ülkelerde uygulanmasına son vermelidir.

4-ABD hükümeti geçtiğimiz bir kaç on yılda İran halkına karşı aşağıda belirtilen yasa dışı girişimlerini kabul edip verdiği zararları telefi etme yoluna gitmeli ve bu girişimleri tekrarlamayacağı konusunda güvence vermelidir:

• İran’ın seçilmiş ve meşru hükümetinin devrilmesine yol açan 1953 darbesinde rol almak, 25 yıllık darbe hükümetinin İran halkıma zarar vermesi,

• 1979 İran İslam inkılabından sonra Amerika’da İran milletine ait on milyarlarca değerindeki mal varlığının bloke edilmesi veya geçmiş yıllarda boş bahanelerle bu mal varlıklarına el konulması,

• 1980 yılında İran topraklarına askeri saldırı ve bu saldırı ile İran’ın egemenlik ve toprak bütünlüğü hakkının açıkça ihlali,

• İran aleyhinde dayatılan 8 yıllık savaş süresince Irak’ın eski diktatörü (Saddam)’ne silah, istihbarat ve askeri yardım yapılması,

• Son otuz yılda Amerika ve batılı müttefikleri tarafından Saddam’a verilen kimyasal silahlar sonucunda yaralanan İranlıların yaşadığı dramda doğrudan rol almak,

• İran yolcu uçağının 1988 yılında Amerikan savaş gemisi tarafından düşürülmesi ve bu olay sonucunda 290 masum yolcu ve mürettebatın hayatını kaybetmesi. Bu olayın ardından savaş gemisi komutanı madalya ile taltif edilmiştir.

• 1988 baharında İran’ın petrol platformlarına yönelik mükerrer saldırılar,

• İran’ın onurlu halkına yönelik ‘Eşkıya ve suçlu’, Terörist halk’ ‘Şer ekseni üyesi gibi asılsız iftara ve hakaretlerde bulunmak,

• Müslümanların ve başta İran vatandaşlarının hiçbir gerekçe gösterilmeyerek ırkçı bir tutum ve kanunsuz bir şekilde Amerika’ya girişlerinin yasaklanması. Oysaki İran vatandaşları Amerika’daki göçmenlerin en başarılı, en kültürlü ve kanunlara en saygılı olanlarının başında gelmekte olup, kendi toplumlarına büyük hizmetleri olmuştur. Ancak şu an büyük anne ve babaları dahil akrabalarını ziyaret etmekten mahrum bırakılmışlardır.

• İran aleyhinde şiddet yanlısı kişileri Amerika’da barındırmak, suç örgütleri askeri milisler ve terör örgütlerini desteklemek. Bunlardan bazıları yıllardır Amerikan terör listesinde yer almış ve savaş yanlısı lobilerin ve bu örgütlerden beslenenlerin –ki bunlardan bazıları şu an bu hükümette üst düzey yetkili olarak görev yapmaktadır- çabalarıyla bu listesinden çıkarılmıştır.

• Siyonist rejim istihbarat servisine İran’ın nükleer bilim insanlarını şehit etme girişimlerinde yardım etmek,

• Siber savaşlar yoluyla İran nükleer programını sabote etmek,

• Sahte evrak düzenleyerek uluslararası toplumu yanıltmak ve yapay kriz gündemi oluşturmak.

5-Amerikan hükümeti son 40 yıl içerisinde İran halkına karşı devamlı uyguladığı saldırgan ekonomik politikalarına son vermeli, İran halkına yönelik kapsamlı sınır ötesi zalimce yaptırımlarını kaldırmalı, İran’ın kalkınmasını engelleyici ve uluslararası hukuk anlaşmalarını doğrudan ihlal eden ve herkes tarafından kınanan tutumlarından derhal vazgeçmeli, İran halkına ve ekonominse verdiği büyük zararı telafi etmelidir.

6-Amerkan hükümeti KOEP’in (Nükleer Anlaşma) İran ile ticaret ve İran’da yatırım konusunda dolaylı ve dolaysız yüzlerce milyar dolar değerinde zarara neden olan açıkça ihlalini ve bu anlaşmaya karşı sadakatsizliğini bir an önce durdurmalı, İran halkının zararını karşılamalı, ciddi ve dürüst bir şekilde , kayıtsız şartsız KOEP’teki yükümlülüklerini yerine getirmeli ve bu anlaşma uyarınca İran ile ekonomik ilişkilerin normalleşmesini engelleyici herhangi bir girişimden kaçınmalıdır.

7-Amerikan Hükümeti’nin uydurma suçlamaları ile İran’a karşı yaptırımları ihlal etmek suçundan ABD’de tutuklu bulunan yada ABD hükümetinin yasadışı baskıları ile başka hükümetlerden tarafından Amerika’ya iade edilmek üzere tutuklanan ve en zor koşullarda yasadışı bir şekilde tutuklu bulunan İranlı veya başka ülke vatandaşları derhal serbest bırakılmalı, bu şahıslara ki bu şahıslar arasında hamile kadınlar, yaşlılar ve hastalar bulunup hatta bazıları hayatını kaybetmiştir- ve ailelerine verilen zararlar telafi edilmelidir.

8-Amerikan hükümeti Irak, Afganistan ve Fars körfezi gibi bölgeye yönelik saldırgan askeri müdahalelerinin sonucuna katlanmalı, bölgeden askerlerini çekmeli, bölgede müdahalelerine son vermelidir.

9-Ameriakan hükümeti insanlık karşıtı terör örgütü olan DEAŞ örgütünün ortya çıkmasına neden olan politikalarına ve girişimlerine son vermeli ve bölgedeki müttefiklerine bölgede ve dünyada aşırıcı gruplara yönelik finansal ve siyasal yönden desteklerini durdurmalarını sağlamalı ve bu yönde inandırıcı olmalıdır.

10- Amerikan hükümeti Yemen’de saldırgan tarafa silah temin etmek, mazlum Yemen halkına karşı girişilen ve binlerce kişinin ölümüne yol açan ve Yemen’in harabeye dönmesine neden olan saldırılara ortak olmaktan vazgeçmeli ve müttefiklerini Yemen halkı aleyhine giriştikleri saldırıdan vazgeçmeye ve tazminat ödemeye çağırmalıdır.

11- Amerikan hükümeti uluslararası hukuk ve yasalara saygı göstermeli, Siyonist rejime olan sınırsız kronik desteğini durdurmalı, söz konusu rejimin apartheid politikalarını ve sürekli insan hakları ihlallerini kınamalı ve Filistin halkının haklarını, özellikle de başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti’nin kaderinin çizilmesi ve kurulması hakkını desteklemelidir.

12- ABD hükümeti dünyadaki krizle boğuşan ülkelere ve özellikle Batı Asya bölgesine her yıl yüz milyarlarca dolar değerinde ölümcül silah satışını durdurmalı ve kriz bölgelerini silah deposuna dönüştürmek yerine, bu yüksek meblağları ülkelerin kalkınmasına ve küresel yoksullukla mücadele yolunda kullanmalıdır. ABD'nin silah müşterilerinin bunun için harcadıkları paranın bir kısmı bile dünyadaki tüm açlık ve yoksulluğu gidermeye ve sağlıklı içme suyu temin etmek, hastalıklar ile mücadele etmeye yeterli olacaktır.

13- ABD hükümeti uluslararası toplumun Ortadoğu’da son 50 yıldır kitlesel silahları imha etme isteğine karşı çıkmaktan vazgeçip, işgalci ve saldırgan Siyonizm rejimi nükleer silahlardan arınmaya mecbur etmeli, dünyanın barış ve güvenliği için en büyük gerçek tehlike sayılan yıkıcı silahları günümüzün en saldırgan ve savaş çığırtkanlığı yapan rejimi için temin etmeye son vermelidir.

14- ABD hükümeti bu ülkenin, nükleer silahları yaygınlaştırma anlaşmasının altıncı maddesinden kaynaklanan taahhütleri, uluslararası adalet divanını istişare oyu, 1995 yılında nükleer silahların yayılmasını engelleme anlaşmasını gözden geçirme ve uzatma zirvesinin bildirisi ve güvenlik konseyinin 984 nolu kararının açık ihlali olan nükleer silah ve bu nükleer olmayan tehlikelere karşı insanlık dışı silahları kullanma doktrinini durdurmalı ve BM’nin çoğunluğa yakın üyelerinin, hatta ABD'nin eski dışişleri bakanları ve şüphesiz tüm dünya halklarının isteği olan nükleer silahsızlanma ile ilgili ahlaki, yasal ve güvenlik görevini yerine getirmeli ve tarihte nükleer silahını kullanma utancını yaşayan tek ülke olarak insanlığı nükleer küresel holokast kâbusundan ve karşılıklı kesin yok olma ilkesi üzerine kurulu hayali güvenliğin peşini bırakmalıdır.

15- ABD hükümeti kendi anlaşma taraflarının tamamına ve uluslararası topluma şunu taahhüt etmelidir ki uluslararası hukukta en önemli kaide olan ve medeni ilişkilerin temelini oluşturan ahde vefa ilkesine riayet edecek ve uluslararası hukuk ve uluslararası örgütleri sadece ABD'nin istifade ettiği bir malzeme olarak kullanmak gibi tehlikeli bir doktrine resmi olarak ve ondan da önemlisi pratikte son verdiğini gösterecektir.”

Zarif, makalesini şöyle devam etti; ‘’ Amerika'nın değindiğimiz bu politikaları, İran halkının Amerika hükümetine güvenmeme nedenlerine bir örnek olduğu gibi, dünya ve özellikle Batı Asya bölgesindeki adaletsizlik, şiddet, terörizm, savaş ve güvensizliğin önemli ve temel nedenlerindendir. Bu politikalar, ağır maddi ve insani fatura ve dünyadaki ülkelerin kamuoyunun tamamına yakınında ciddi izolasyon yaratmanın dışında, saygıdeğer ve çağdaş Amerika halkına da yararı olmadığı gibi sadece sayılı Amerikalı ölümcül silah üreticisine menfaat sağlamıştır. Eğer Amerikan hükümeti kendi halkı ve diğer dünya halklarının güvenlik ve refahı için, bu politikaları resmen ve pratikte vazgeçme cesaretini gösterirse, uluslararası izolasyonu sona erip, İran ve dünyada Amerika'dan yeni bir oluşacak ve güvenlik, huzur, kapsamlı ve kalıcı kalkınmaya doğru ortak hareket koşullarında ortaya çıkacaktır.

Şunu kabul etmek gerekir ki maalesef şimdilik ABD'nin davranışlarında değişim perspektifinden söz etmek gerçekçi değil. Ama İran İslam Cumhuriyeti uluslararası düzeyde bilginin yaygınlaştırılması, çok yönlülük, diyalog, hukukun egemenliğine saygı, nükleer silahsızlaştırmayı ''medeniyetler arası diyalog'' ve ''dünya, şiddet ve aşırıcılığa karşı'' gibi inisiyatifler sunarak, nükleer silahsızlaştırma ve hukuka dayalı dünya düzeni için yapılan proaktif çabalara katılarak çaba harcamıştır. Biz ayrıca Suriye ve Yemen krizlerine başladığı günden itibaren pratik siyasi çözümler sunduk ve ciddi siyasi inisiyatiflerde aktif olarak katılım sağladık, ama maalesef ABD bu krizlerin tamamında saldırganlar ve teröristlere destek vermiştir. Ayrıca ABD'nin Nükleer Anlaşmadan çekildikten sonra, biz bu küresel önemli kazanımı korumak için diğer taraf üyelerle diplomasiye devam ettik ve hala da bu yola devam ediyoruz.

Son 40 yıl içerisinde milli düzeyde güvenlik ve istikrarımızı yabancı devletlere bağımlı olarak veya onlara yaslanarak değil, içerideki imkanlar ve büyük ve cesur İran halkına dayanarak garantiye aldık. Yabancı baskılara rağmen ve bölgede silahlanmaya çok az para harcayarak, her gün daha güçlü ve istikrarlı bir şekilde yol alıyoruz.

Bölgesel düzeyde ABD ve onun dış politikasının aksine, İran kendi anayasasına göre her türlü hakimiyet ve boyunduruk altına girmeye karşıdır. İran küresel ve bölgesel hakimiyet dönemine sona erdiğini ve bu doğrultuda çaba harcamanın boş iş olduğuna inanıyor. Biz bölge ülkeleri olarak yabancı hakimiyetini kabullenmek veya komşular üzerinde tahakküm kurmak yerine, daha güçlü, kalkınmış ve istikrarlı bölge kurma peşinde olmalıyız. Biz İran’ın güvenliği ve kalkınmasının, komşularımızın ve bölgenin güvenlik ve istikrarına bağlı olduğuna inanıyoruz. Biz komşularımızla ortak tarih, ortak kültür ve ... birbirinden ayrılmaz fırsatlara sahibiz ve birbirimizin içerde ve uluslararası düzeydeki güvenlik ve huzuru sayesinde, güvenlik ve huzurun tatlı tadını halkımıza tattırabiliriz. Diğer bölge ülkelerinden de beklentimiz benzer açılımı benimseyip, denenmiş ve başarısız olmuş ''güvenliği satın alma ve dışa bağımlı olma'' doktrini yerine, diyalog, güven inşa etmek ve komşularla işbirliğine odaklanmalarıdır.

İran İslam Cumhuriyeti bölgesel krizleri çözmenin ve güçlü bölge oluşturmanın en iyi yolunu ‘Fars Körfezinde bölgesel diyalog konseyi'ni oluşturmakta görüyor. Bu şekilde ülkelerin egemenlik hakkının eşitliği, tehdit ve zorbalıktan kaçınmak, münakaşaları barışçıl yollarla çözmek, ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duymak, uluslararası hudutların değişmez olduğu, ülkelerin iç işlerine müdahale etmemek ve kendi geleceklerini belirleme haklarına saygı göstermek gibi ortak ilkeler temelinde bölge ülkelerini birbirine yaklaştırma adına güven verici girişimleri başlatmış ve bölgesel ve küresel tehditler ve fırsatlar ile ilgili ortak algı yaratarak, saldırmazlık ve bölgesel ortak işbirliği anlaşmasına ulaşmayı hedeflemiştir. Biz ciddi olarak şuna inanıyoruz ki bölgemiz, dünyanın en zengin medeniyetinin varisi olarak, sorunlarını başkalarından bağımsız ve onların müdahalesi olmadan - ki ortak onur ve geleceğimize zarar vermekten başka sonucu yoktur- kendi dirayet ve gücümüz ile çözmeye çalışıp ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamalıyız.’’/irna

En Önemli Alıntı Haberler Haberler
En Çok Okunan Haberler