İsrail ve Suudi Arabistan, Ortadoğu’nun Kontrolünü Ele Geçirmek İçin Nasıl Birlik Oldu?
Eski ABD Başkanı Franklin Roosevelt için yazılan bir bilgi notunda, başkanın Ortadoğu temsilcisi Korgeneral Harold B. Hoskins, İbn Suud’un Weizman tarafından kendisine ödenecek 20 milyon sterlin rüşvet karşılığında Siyonistlerin Yahudi devleti planını kabul ettiğini bildiriyordu.
Kısa önce sızdırılan, dünya genelindeki tüm İsrail diplomatik kurumlarına gönderilen gizli bir İsrail Dışişleri Bakanlığı yazısı, İsrail ve Suudi Arabistan'ın Lübnan'da siyasi anlaşmazlık oluşturmak ve Suudilerin İran'la askeri olarak karşı karşıya gelmesini sağlamak üzere bir manevraya giriştiğini gösteriyor.
Yazı, İsrailli diplomatlara, Lübnan Hizbullah hareketine ve İran'a karşı baskıyı yoğunlaştırmaları talimatı veriyor.
İsrail planı, Suudi Arabistan'daki, başında Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın (MbS) olduğu yeni rejimin, uzun zamandır Suudilerin kuklası olan Lübnan Başbakanı Saad Hariri'yigörevinden Suudi topraklarında istifa etmeye zorlamasında bir fırsat gördü.
İsrail'in gönderdiği yazı aynı zamanda yurtdışındaki misyonlarına, yabancı hükümetlere Suudi Arabistan'ın Yemen'de Husilere karşı yürüttüğü savaşı desteklemeleri için baskı yapma çağrısı yapıyordu. İran, İslam'ın Zeydi mezhebinden olan ve İran'ı yöneten ve Hizbullah'a öncülük eden Şiilerle ve Suriye'deki Alevi İslam mezhebiyle güçlü bağları olan Husilerin başlıca destekçilerinden biri.
İbraniceden yapılan çeviriye göre söz konusu yazı İsrailli diplomatlara, “Hariri'nin istifasının İran ve Hizbullah'ın Lübnan'ın güvenliği için ne denli tehlikeli olduğunu vurgulamanız gerekir” diyor. Her ne kadar pek çok Ortadoğu gözlemcisi Kral Halid Uluslararası Havaalanı'na Husiler tarafından düzenlendiği söylenen orta menzilli füze saldırısının gerçekten ziyade kurgu olduğuna inansa da, askeri ve istihbari “yanıltma harekâtlarına” yabancı olmayan İsrailliler, diplomatlarına, kendilerine ev sahipliği yapan hükümetlere “Husilerin Riyad'a düzenlediği füze saldırısının İran ve Hizbullah'a karşı daha fazla baskıyı gerektirdiğini” göstermelerini emretti.
İsrail Dışişleri Bakanlığı yazısının sızdırılması, Suudi Arabistan'daki iki olayı izledi. Bunlardan ilki, MbS'nin babası Kral Selman'ın düşmanı olarak algılanan kişilere karşı gerçekleştirdiği fiili iç darbeydi. Bu darbeyi birkaç gün sonra, ikinci büyük olay izledi: ABD Başkanı Donald Trump'ın başdanışmanı ve damadı Jared Kushner'in Riyad'a düzenlediği gizli ziyaret. Kushner ve MbS pek çok gece sabahın 4'üne kadar oturarak birlikte “strateji planladı”. Riyad'da Kushner'e Kahire doğumlu ABD ulusal güvenlik ikinci danışmanı ve Suudi yanlısı Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi'nin destekçisi Dina Powell ile, Beyaz Saray Ortadoğu temsilcisi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun güçlü bir destekçisi ve Kushner ailesinin yakın dostu olan Jason Greenblatt eşlik etti.
Sızdırılan yazışmadan görüldüğü kadarıyla, Kushner, Greenblatt, Powell ve MbS, Ortadoğu'yu İsrail'in desteğiyle, İran'a, Lübnan'a ve Yemen'deki Husi hükümetine karşı büyük bir Sünni/Vehhabi savaşına itecek bir dizi olayın stratejisi oluşturuyordu.
MbS'nin Suudi Hanedanı'ndaki prenslere karşı düzenlediği darbe etkin bir şekilde rejimi “Suudi” olmaktan çıkarıp “Selmani” rejimi haline getirdi. MbS, Irak ve Suriye'de Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), yahut “Daeş” örgütünün yaratılmasının arkasındaki başlıca harekete geçici unsur; Yemen'de Suudiler öncülüğünde gerçekleşen soykırım savaşının baş mimarı ve Körfez İşbirliği Konseyi'nin Katar'a dayattığı ekonomik yaptırımların ve seyahat yaptırımlarının itici gücüydü. Kushner ve İsraillilerle birlikte çalışan MbS, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'ni İran'la büyük bir askeri çatışmaya çekmek istiyor.
MbS bir reformcu ya da “ılımlı” olmaktan ziyade, rakip şeyhlerin ve aşiret liderlerinin Arabistan'daki çöl topraklarının geniş parçaları üzerinde kontrol için birbiriyle yarıştığı bir dönemi örnek alıyor. MBS'nin Suudi Hanedanı'nın rakip prenslerine karşı süregiden darbesi, onun, babası Kral Selman sahneden ayrılır ayrılmaz Suudi Arabistan üzerinde otokratik bir yönetici haline gelme azmine işaret ediyor. Her ne kadar MbS, Suudi Arabistan'daki kendi “Selmani” hareketi için halk desteği kazanmak amacıyla ülkenin korkunç din polisinin gücünü azaltıp kadınların araba kullanmasına izin vermiş olsa da, MbS'nin güçlü Suudi prenslerini, işadamlarını ve ılımlı Vehhabi din adamlarını tutuklamasından da görüldüğü üzere, Selmani rejimi hiçbir türden siyasi muhalefete alan tanımama eğilimini gösterdi.
Bazı Ortadoğu uzmanları, MbS'nin iktidara hızlı yükselmesini, modern Suudi devletinin kurucusu Abdülaziz bin Suud'un 1930'lu yıllarda hükmettiği türden otokratik bir yönetim erişmek yoluyla gerçekleşen bir iş olduğunu düşünüyor. Ve tıpkı Abdülaziz bin Suud gibi MbS de amaçlarına ulaşmak için Siyonistlerle işbirliği yapmakta bir sorun görmüyor.
Tarihi belgeler ve biyografiler, Abdülaziz'in, yahut yaygın olarak bilinen ismiyle İbn Suud'un, Dünya Siyonist Teşkilatı'nin başkanı ve daha ileride İsrail Devleti'nin ilk cumhurbaşkanı olacak olan Dr. Haim Weizmann'a Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması için destek vermekte bir sorun görmediğini ortaya koyuyor. Eski ABD Başkanı Franklin Roosevelt için yazılan bir bilgi notunda, başkanın Ortadoğu temsilcisi Korgeneral Harold B. Hoskins, İbn Suud'un Weizman tarafından kendisine ödenecek 20 milyon sterlin rüşvet karşılığında Siyonistlerin Yahudi devleti planını kabul ettiğini bildiriyordu. Suudiler ve İsrailliler arasındaki son “anlaşma”, Riyad ve Tel Aviv'in desteğiyle İran'a karşı bir ABD savaşı rüşvetini de içerecek gibi görünüyor ki bu, Netanyahu ve MbS'ye ilave olarak Trump ve Kushner'i karşılıklı olarak tatmin edecektir.
MBS'nin Suud Hanedanı içinde önemli bir role yükselmesi, Ekim 2011'de, o tarihteki Veliaht Prens Sultan bin Abdülaziz öldüğü zaman ciddi bir şekilde başladı. Şimdiki kral, o zamanın Riyad Valisi Selman, Kasım 2011'de başbakan yardımcısı ve savunma bakanı oldu. Selman MbS'yi kişisel danışmanı yaptı ve bu geniş portföyle silahlanan genç prens, Suriye'de Başkan Beşar Esad'a karşı cihadçı isyanın ve Libya'da Muammer Kaddafi'ye karşı ayaklanmanın başlamasına yardımcı oldu. MbS ayrıca babasının Bahreyn'deki demokrasi yanlısı başkaldırıyı gaddarca ezmesine yardım etti.
Kasım 2012'de, Selman'ın kardeşi, Veliaht Prens Nayif bin Abdülaziz el-Suud öldü. Selman, veliaht prens ve birinci başbakan yardımcısı tayin edildi. Selman temel olarak Suudi Arabistan'ın içişlerini yönetirken, üvey kardeşi Kral Abdullah, çoğu zaman ülke dışındaydı. Veliaht Prens Selman'ın yoksul nüfus çoğunluklu Müslüman ülkelere bağış yapılması yönünde taşıdığı ve MbS tarafından da paylaşılan eğilim, Suudi fonlarının Somali, Bangladeş, Afganistan ve Sudan'daki Vehhabi radikal grupların kasasına akması sonucunu getirdi.
Ocak 2015'te Kral Abdullah 90 yaşında öldü ve Selman Suudi tahtına çıktı. Suudi İstihbarat Teşkilatı'nın eski şefi Prens Mukrin bin Abdülaziz el-Suud, Selman tarafından veliaht prens tayin edildi. Nisan 2015'te Selman, Mukrin'in yerine yeğeni ve içişleri bakanı Prens Muhammed bin Nayif el-Suud'u geçirdi. MbS, savunma bakanlığına tayin edildi. 21 Haziran 2017'de, “adım adım gelen darbe”nin başlangıcı olarak tanımlanabilecek bir adımla Veliaht Prens Nayif'e, kraliyet buyruğuyla el çektirildi. Yalnızca dört ay sonra yaşanacaklara işaret edercesine Nayif'in ev hapsinde tutulduğu ve taht iddiasından feragat etmesi için kendisine baskı yapıldığı aktarıldı. Kral Selman hızlı hareket ederek MBS'yi yeni veliaht prens tayin etti.
Eylül 2017'de MBS, Suudi devletinin Vehhabi altyapısından bağımsız hareket ederek Suudi Arabistan ile Katar arasında uzlaşmayı savunduğu bilinen Selman el-Uda da dâhil olmak üzere, Suudi Arabistan'daki bazı üst düzey din adamlarını tutukladı. El-Uda'nın görevdaşları olan Avad el-Karni ve Ali el-Ömeri de tutuklandı.
Eski veliaht prens Nayif'in, 4 Kasım 2017'de MBS Suud Hanedanı'nın başka üyelerine karşı ani bir adım atıncaya kadar ev hapsinde tutulduğu söyleniyor. Yeni bir Suudi yolsuzlukla mücadele komitesinin kurulduğunu ilan eden MbS, multi milyarder uluslararası yatırımcı ve Kraliyet Holding Firması Başkanı Prens Alavid bin Talal el-Saud da dâhil olmak üzere en az 12 Suudi prensini ev hapsine aldı. MbS ayrıca, Kral Abdullah'ın oğlu, Suudi Ulusal Muhafızları Komutanı Prens Miteb bin Abdullah'ı da kovup tutukladı ve yerine, kendisine sadık olan Prens Halid Bin Ayyaf el-Mukrin'i geçirdi.
Önceki kral Abdullah'ın hükümetindeki pek çok üst düzey yetkili, MbS ve ona sadık olan kişiler tarafından sistematik olarak tasfiye ediliyor. Bu kişilerin arasında, eski Riyad valisi Prens Türki bin Abdullah ve Kral Abdullah döneminde Kraliyet Mahkemesi başkanlığı yapmış olan Halid al-Tuveyciri de var. MbS Riyad'da prensleri ve bakanları toplarken, Asir eyaleti vali yardımcısı Prens Mansur bin Mukrin ve yedi başka üst düzey Suudi yetkilisini taşıyan bir helikopter, Husilerin kontrolündeki Kuzey Yemen sınırı yakınlarında, Asir eyaletindeki Abha yakınlarında kaza yaptı. Prens Mansur, 2015 yılında Selman lehine yerinden edilen eski veliaht prens Mukrin bin Abdülaziz'in oğluydu. 6 Kasım günü Suudi kraliyet sarayı, 44 yaşındaki Prens Abdülaziz'in ölümü nedeniyle taziyelerini sundu. Suudi Arabistan'dan çıkan haberler, prensin, kendisini tutuklamaya gelen MbS'ye bağlı polislerle korumaları çatışmaya girdikten sonra kurşun yarasıyla öldüğünü belirtti.
Trump, bir Asya seyahati esnasında, MbS darbesine tam destek veren bir tweet attı. MbS, Kushner ve İsraillilerin manevrasıyla Trump, Amerika Birleşik Devletleri'ni İran'la yıkıcı olması muhtemel bir çatışmaya ve Ortadoğu'daki kırılgan siyasi statükonun tümüyle bozulmasına doğru götürüyor.
Wayne Madsen
Strategic Culture Foundation / Global Research
Çeviri: İlyas Halitoğlu
www.medyasafak.net